Bir sabah uyandınız ve alarm çalmadı. İşe gitmenize gerek kalmamış. Çünkü yerinize çalışan bir yazılım var artık. Tam zamanlı, mola istemeyen, hata yapmayan, hatta sigorta ya da prim talep etmeyen dijital bir çalışan. Bu size uzak bir bilim kurgu sahnesi gibi mi geliyor? Aslında farkında olsak da olmasak da, bu gerçekliğin çoktan içine adım attık bile.
Otomasyon, yapay zekâ ve robotik sistemler, hayatımızın her alanına nüfuz etmeye başladı. Perakende sektöründe kasada duran görevlilerin yerini self servis ekranlar aldı; üretimde, fabrikalardaki insan gücü, yorulmak bilmeden, aynı hız ve hassasiyetle montaj yapan robotlara devredildi. Hatta bu dönüşüm sadece fiziksel işlerle sınırlı kalmadı. Gazetecilikte haber yazımından, hukukta belge analizine, eğitimde kişiselleştirilmiş öğrenme platformlarına kadar pek çok entelektüel alanda yapay zekâ destekli sistemler aktif rol oynamaya başladı.
Peki, bu denli hızlı bir otomasyon süreci devam ederse, gelecekte çalışacak insan kalacak mı? Ya da daha temel bir soruyla yaklaşalım: İnsan, çalışmadan nasıl bir yaşam sürdürecek? Bu sorular, basit bir ekonomik analizden öte, insanlığın geleceği üzerine derin bir düşünsel süreci tetikliyor.
Elbette, "yeni iş alanları ortaya çıkar" diyenler var. Tarih boyunca, tarım devriminden sanayi devrimine kadar, teknolojik ilerlemeler bazı meslekleri ortadan kaldırırken, yerlerine yenilerini getirmiştir. At arabacılığı kaybolmuş, ama otomotiv sektörü doğmuştur. Ancak bu sefer durum biraz farklı. Zira otomasyon, yalnızca kas gücünü değil, artık zihin gücünü, yaratıcılığı ve problem çözme yeteneğini de otomatikleştiriyor. Bu durum, sadece kitlesel işsizlik tehdidini değil, beraberinde derin bir kimlik krizini de getiriyor. "Ben ne işe yarıyorum?" sorusu, önümüzdeki yıllarda sadece felsefi bir sorgulama olmaktan çıkıp, bireylerin ve toplumların karşı karşıya kalacağı somut bir ekonomik ve sosyal mesele haline gelecek.
Bu nedenle, geleceğin dünyasında sadece teknolojiye yatırım yapmak yetmeyecek. En az teknoloji kadar, hatta belki ondan daha fazla, sosyal politikalara, insanı merkeze alan sistemlere yatırım yapılması gerekecek. Evrensel temel gelir tartışmaları, yaşam boyu öğrenme ve yeniden beceri kazandırma programları, insan onurunu ve değerini koruyan yeni bir ekonomi anlayışı kaçınılmaz olarak gündeme gelmek zorunda. Aksi takdirde, teknoloji sadece işimizi değil, varoluşsal anlamımızı ve onurumuzu da elimizden alabilir.
İnsan, çalışmakla, üretmekle, bir amaca hizmet etmekle büyür ve kendini gerçekleştirir. Ancak bir gün robotlar her şeyi devralırsa, geriye sadece düşünmek, sorgulamak ve belki de hissetmek kalacak. İşte belki de o zaman, insan olmanın asıl işi, değişen koşullar altında insan kalabilmek, yaratıcılığımızı ve empati yeteneğimizi koruyabilmek olacak. Bu yeni çağda, insanlığın rolünü ve değerini nasıl tanımlayacağımız, hepimizin önündeki en büyük meydan okuma.