Bir zamanlar sırlarımız defterlerdeydi. Çekmecede sakladığımız günlükler, dolapta saklı fotoğraf albümleri, cüzdandaki birkaç not… Hepsi gözümüzün önündeydi. Şimdi sırlarımız, anılarımız, bilgilerimiz “bulutta.” Peki, bu bulut dediğimiz şey neresi? Gerçekten gökyüzünde mi? Yoksa göremediğimiz ama bizi adım adım izleyen devasa sunucu çiftliklerinde mi?
“Bulut” kavramı kulağa masum geliyor. Hafif, uçucu, özgür… Oysa bulut, çelikten yapılmış depolama merkezlerinin ta kendisi. Soğutma sistemleriyle dolu, kilometrelerce kabloyla örülmüş, dünyanın farklı köşelerine yayılmış dev sunucular. Biz bir fotoğrafı yüklediğimizde, o fotoğraf aslında birilerinin işlettiği bu merkezlerden birine kaydoluyor. Yani verilerimiz havada değil, çok somut, çok gerçek raflarda yaşıyor.

Asıl mesele şu: O veriler kimin elinde? Google, Apple, Meta, Microsoft, Amazon gibi teknoloji devleri, milyarlarca insanın özel hayatını barındırıyor. Bir anlamda, en büyük servet artık altın ya da petrol değil; verilerimiz. Ne izlediğimiz, ne satın aldığımız, kiminle konuştuğumuz, nerede dolaştığımız… Tüm bu bilgiler büyük şirketlerin ellerinde. Onlar bu verilerle sadece reklam satmıyor; davranışlarımızı öngörüyor, tercihlerimizi yönlendiriyor, hatta toplumsal eğilimleri analiz ederek geleceği tasarlıyor.

Bir de işin güvenlik boyutu var. “Bulut güvenlidir” sözü, ancak o şirketin güvenliği kadar doğrudur. Siber saldırılar, veri sızıntıları, şifre kırılmaları… Yıllardır milyonlarca kullanıcının bilgisi, yanlış ellere geçti. Biz farkına bile varmadan e-postalarımız, fotoğraflarımız, kredi kartı bilgilerimiz karanlık ağlarda dolaşıyor olabilir.
Ve en önemli soru: Bu veriler bizim mi? Yasal olarak çoğu platforma üye olurken verilerimizi “işleme ve saklama” hakkını onlara devrediyoruz. Kim okuyup anlamış ki o uzun kullanım sözleşmelerini? Biz farkında olmadan kendi rızamızla teslim ediyoruz her şeyi.

Çözüm var mı? Tam anlamıyla hayır. Ama bilinçli olmak mümkün. Gereksiz izinleri kapatmak, yedeklerimizi kendimiz de almak, dijital mahremiyetimizi önemsemek… Bunlar küçük ama önemli adımlar.
Unutmayalım: Verilerimiz yalnızca birer sayı değil, kimliğimizin dijital izdüşümü. Onlar kaybolursa biz de kayboluruz. O yüzden soru hala masada: Verilerimiz nerede saklanıyor? Daha da önemlisi, gerçekten kimin için saklanıyor?