Bir kaydırma hareketiyle başlayan ilişkiler, çoğu zaman hayal kırıklığıyla bitiyor. Asıl soru şu: Gerçek hayatımızı ne kadar kaydırıyoruz?

Bir fotoğraf… Altında üç beş süslü kelime. “Kahve severim”, “spor yaparım”, “gezip tozmayı severim.” İşte modern çağın aşk özeti bu kadar ucuzladı. Parmağımız sağa kayarsa ilgi, sola kayarsa reddediş. Yani insanı tanımak bu kadar mı basit? Bir ömürlük yol arkadaşlığını, iki saniyelik kaydırma hareketine mi teslim ettik?

Asıl tehlike şurada: Tanımadığımız insanlarla buluşmaya gidiyoruz, hem de sorgulamadan. “Ne olabilir ki?” diye düşünüyoruz. Peki ya başına bir şey gelirse? Ya karşındaki sandığın gibi biri çıkmazsa? İnternette gördüğün o gülümseme, aslında sahte bir maskeyse? Bugün herkes sahte bir profil açabiliyor, herkes rol yapabiliyor. Ve sen buna göz göre göre inanıyorsun.

Ama daha ironik olan şu: Uygulamada yabancılarla buluşmaya cesaret eden bizler, gerçek hayatta göz göze gelmekten utanıyoruz. Metroda yanına oturana “merhaba” demek zor geliyor. Bir kafede göz göze bakmak, neredeyse ayıp sayılıyor. Çünkü flörtleşme artık sokakta değil, algoritmanın soğuk ekranında yaşanıyor.

İşte asıl felaket bu: Sanal dünyada tanışıyoruz ama gerçek hayatta yabancıyız. Sohbet etmeyi unuttuk, insanı tanımayı unuttuk. Oysa risk sadece karşındakinin kötü niyetinde değil; senin kaybettiğin şeylerde. Cesaretini, güvenini, doğal iletişim becerini, en önemlisi de sağduyunu kaybediyorsun.

Aşk bir butonla başlamaz, bir “eşleşme” sesiyle büyümez. Bu oyunu oynadıkça kendini kandırıyorsun. Gerçek sevgi, uygulamalarda değil; hayatta, göz göze geldiğinde, yan yana durabildiğinde var olur.

Ekranda sağa kaydırdıkça belki yeni yüzler görüyorsun. Ama unutma: Yanlış bir kaydırma, seni sadece kalp kırıklığına değil, çok daha büyük tehlikelere sürükleyebilir.