Kendi yolunu seçmek, kendi hayallerini yaşamak, bazen en yakınlarımız tarafından bile engelleniyor. Peki, bu engeller gençlerin hayatına nasıl yansıyor?
Çocukken seçtiğimiz giysilerden, gittiğimiz kurslara kadar her şey bazen ebeveynlerimizin tercihleri doğrultusunda şekillenir. Yaş ilerledikçe bu kontrol, meslek seçimlerimize, okumak istediğimiz bölümlere, hayatımızın yönüne taşınır. “Okusan ne olacak sanki? Boş hayaller peşinde koşma, gerçekçi ol” gibi sözler, kendi dünyamızı kurmamıza engel olur.
Oysa biz de düşünüyoruz, plan yapıyoruz, hayal kuruyoruz… Ama çoğu zaman bu, onlar tarafından kabul edilmiyor. Kendi istediklerimizi yaşamak, onların kaybedeceği bir şeyi çağrıştırıyor: maddiyatı, kontrolü, hatta gururu. Ve biz, sadece kendi yolumuzu seçmeye çalıştığımız için suçlu ilan ediliyoruz.
Bazı gençler bu baskılardan kaçmak için “özgürlük” adı altında yanlış yollara sapıyor. Ama bu yanlış seçimlerin bedelini yine biz ödüyoruz. Peki neden tüm sorumluluk bizde? Neden hataları kabul etmek onlara zor geliyor?
En zor yıllar ise genellikle 20’li yaşlar… Ne olacağınız belirsizdir. Belki bir gün Oscar ödülü alacak, ülkenizi temsil edeceksiniz. Belki de işsiz, avare bir genç olarak günlerinizi geçireceksiniz. Ya okuduğunuz bölümle hayallerinizi inşa edeceksiniz ya da mezun olduktan sonra tezgahtarlık gibi işleri yapmak zorunda kalacaksınız. Aşık olacaksınız, hayatınızın en büyük derdinin o olduğunu düşüneceksiniz. Ve aşk acısı çektiğinizde, dünyanın en büyük acısıymış gibi hissedeceksiniz.
Ama tüm bu belirsizliklerin içinde, gençliğin gerçek gücü yatar: Kendi yolunu çizme cesareti, hatalardan öğrenme yetisi ve hayallerine sahip çıkma iradesi. İşte bu yüzden, 20’li yaşlar ne kadar zor olursa olsun, aynı zamanda kendi hikâyenizi yazmaya başladığınız yıllardır. Belki düşecek, belki kaybedecek, ama sonunda sadece kendi cesaretinizle yükselecek ve kendi hayallerinizin mimarı olacaksınız. Tarihi korkaklar değil cesurlar yazar..