Kadın hakları ve insanlık onuruna yönelik ihlallere sessiz kalmamalı... Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dramı, yalnızca bir coğrafyanın değil; insanlığın ortak vicdan sınavıdır.
Bir coğrafya var ki, orada sessizlik artık bir ceza biçimi… Doğu Türkistan’da kadın olmak, sadece kadın olmak değildir; kimliğini, dilini, inancını, hatta nefesini savunmaya çalışan bir direniştir.
Bir Sessiz Soykırımın Anatomisi
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin 2022 tarihli raporuna göre, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaklaşık bir milyonun üzerinde Uygur ve diğer Türk kökenli Müslüman toplama kamplarında tutuluyor. Resmî adıyla “mesleki eğitim merkezi” olarak adlandırılan bu kamplarda, sistematik işkence, cinsel şiddet, zorla asimilasyon ve zorunlu çalışma uygulamaları belgelenmiş durumda.
Kadınlar bu sürecin en görünmez mağdurları. Birleşik Krallık Parlamentosu’nun 2021 tarihli “Uygur Kadınları Raporu”na göre, Uygur kadınların yüzde 68’i fiziksel şiddete, yüzde 43’ü ise cinsel istismara maruz kalıyor. Birçoğu zorla kısırlaştırılıyor, hamile kadınlar kamplarda doğum yapmaya zorlanıyor, bazen doğurdukları bebekleri göremeden kaybediyorlar.
Tarih Tekerrür Etmiyor, Unutturuluyor
Uygur Türklerinin trajedisi yeni değil. Çin yönetimi, 1949’da Doğu Türkistan’ı ilhak ettiğinde, bölgenin adı “Sincan” olarak değiştirildi — yani “Yeni Topraklar”. Bu, bir coğrafyanın değil, bir kimliğin dönüştürülmesiydi. 1980’lerden itibaren bölgeye milyonlarca Han Çinlisi yerleştirildi; Uygurlar ekonomik, kültürel ve sosyal olarak ikinci sınıf vatandaş haline getirildi. Kadınların yaşam alanları daraldı, inanç pratikleri yasaklandı, doğurganlık oranları kısıtlandı.
2017’den sonra ise durum artık bir “modern soykırım” boyutuna ulaştı. Çin, gelişmiş yüz tanıma sistemleriyle mahalleleri, camileri, hatta evlerin içini gözetlemeye başladı. Kadınların yanına “Han kardeşler” yerleştirildi — resmi söylemde kültürel kaynaşma, gerçekte ise sistematik baskı. Evin içine kadar giren bu denetim, hem mahremiyeti hem de inancı yok eden bir mekanizmaya dönüştü.
Dünya Neden Susuyor?
Çünkü dünya, ekonomik çıkarların vicdanın önüne geçtiği bir çağda yaşıyor. Çin, dünyanın en büyük üretim merkezlerinden biri. Apple, Zara, Adidas gibi dev markaların tedarik zincirlerinde Doğu Türkistan’daki zorla çalıştırma sistemine dayalı pamuk üretimi yapıldığı defalarca belgelendi. Ama ekonomik çıkarların gölgesinde, insanlık yine sessiz kaldı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Çin’in veto gücü, Doğu Türkistan meselesini “uluslararası kriz” statüsünden uzak tutuyor. Avrupa Parlamentosu, ABD, Kanada, Hollanda gibi bazı ülkeler “soykırım” ifadesini kullanmış olsa da, dünya kamuoyu için bu trajedi hâlâ uzak bir coğrafyanın kaderi gibi algılanıyor.
Bir Kadının Susturulması, Bir Milletin Susturulmasıdır
Bugün bir Uygur kadını, saçına dokunamıyor; dua ederken fısıltısını bile saklıyor. Çünkü orada, kadın olmak “tehdit” sayılıyor. Zorla evliliklerle, kısırlaştırmalarla, kültürel baskılarla bir halkın hafızası siliniyor. Dünya ise bu sessizliğin yankısında kendi insanlığını kaybediyor.
Doğu Türkistan’da kadın olmak, savaşın ortasında değil; savaşın unutturulduğu bir yerde yaşamaya çalışmaktır. Ve bazen, en büyük çığlık söylenemeyen bir kelimenin sessizliğinde saklıdır.
Kaynakça ve Notlar
• Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Raporu, 2022 – Assessment of human rights concerns in the Xinjiang Uyghur Autonomous Region
• Birleşik Krallık Parlamento Raporu, 2021 – Evidence on the Treatment of Uyghur Women
• Human Rights Watch & Amnesty International Raporları, 2020–2023
• BBC & Reuters özel dosyaları: “China’s Hidden Camps”, “Uighur Women: Surviving Xinjiang”