Her sabah uyanır uyanmaz ilk baktığımız yer ekranlarımız oluyor: "Bugün ne trend?" Yeni bir akım mı başlamış? Hangi dans, hangi filtre, hangi cümle moda olmuş? Dün gülüp geçtiğimiz şeyler bile ertesi gün binlerce kişi tarafından tekrar ediliyor, bir anda "olmazsa olmaz" listesine giriyor. Neden mi? Çünkü artık neyi sevdiğimize, neyi düşündüğümüze, hatta neye güleceğimize bile biz karar vermiyoruz. Trendler karar veriyor. Adeta görünmez bir el, hayatlarımızın direksiyonunu ele geçirmiş durumda.
Peki, bu "trend" dediğimiz şey nedir gerçekten? Kim başlatır, nasıl yayılır? Genellikle birileri ortaya atar, algoritmalar hızla yayar ve biz de sorgulamadan peşinden gideriz. Giydiğimiz kıyafetten konuşma şeklimize, kullandığımız emojiden tatil planlarımıza kadar her şeyi etkiliyor bu durum. Ve farkında olmadan özgünlüğümüzü, bireysel tercihlerimizi, hatta karakterimizi bu "geçici modalar"a teslim ediyoruz. Sanki bir moda podyumunda sergilenen cansız mankenler gibiyiz; bize ne giydirilirse onu giyiyor, ne söylettirilirse onu tekrar ediyoruz.
Bir gün herkes siyah giyiyor diye biz de kendimizi siyahlar içinde buluyoruz. Ertesi gün herkes o "meşhur" yemeği paylaşıyor diye biz de aynı siparişi veriyoruz. Bir bakıyoruz ki, kalabalığın içinde kaybolmuşuz. Kendi düşüncemiz, kendi zevkimiz, kendi duruşumuz neredeyse silinmiş. Bir zamanlar "benim için önemli olan bu" dediğimiz değerler, trendlerin rüzgarıyla savrulup gitmiş. Çünkü trendleri takip etme telaşına kapılırken, kendimizi unutmuşuz. Bir an durup "Ben gerçekten bunu mu istiyorum?" diye sormayı atlamışız.
Trendler elbette tamamen kötü ya da zararlı değil. Yenilikçi fikirler, estetik akımlar, sosyal faydası olan hareketler de trend olabilir. Ama asıl soru şu: Biz trendleri mi takip ediyoruz, yoksa trendler bizi mi yönlendiriyor? Bu fark çok önemli. Çünkü eğer yönü başkası çiziyorsa, biz sadece birer yolcuyuz demektir. Oysa bu hayatta her bireyin kendi rotası, kendi duruşu olmalı. Hayat gemisinin dümenini başkalarına bırakmak, bizi hiç bilmediğimiz limanlara sürükleyebilir.
Bir şey moda diye yapmak zorunda değiliz. Popüler diye sevmek, yaygın diye inanmak zorunda değiliz. Aksine, bazen durmak; düşünmek; "bu bana uygun mu?", "bu benim değerlerimle örtüşüyor mu?" diye sormak gerek. Çünkü bir akımın parçası olmak ne kadar cazip gelse de, kendi aklının kaptanı olmak, kendi rotanı çizmek çok daha kıymetli. Unutmayalım, sürekli başkalarının yönettiği bir hayat, bizim hayatımız değildir. Belki bugün trend olan yarın unutulur gider ama bizim karakterimiz, duruşumuz ve kendimize ait olanlar ömürlük kalır. İç sesimize kulak vermek, belki de en büyük trend.