Sana “kendin ol yeter” dediler ya… Yalan. Aşkta kazananlar, doğru versiyonunu zamanında sahneye sürenlerdir.
Bize hep ne dediler? “Olduğun gibi sevileceksin.” Hayır tatlım, öyle bir dünya yok. Aşkta “kendin olmak” güzeldir ama zamanlaması yanlışsa, finali gözyaşı ve dondurma dolu geceler olur.
İlişkinin başında kendin olma. Önce sakin ol. Gözlerini kaçır, biraz mesafe koy, çok beğendiysen iki adım geri çekil. Bu bir içgüdü oyunu. Senin zekânla onun egosunun dansı.
Bir insanı ilk izlenimle etkilemek istiyorsan, yüzde yüz sen olma. Yüzde seksen cool, yüzde on gizem, yüzde on flört ol. Geri kalanı, merak eden bulur. Çünkü sen bir haritasın, her detayı ilk günde gösterirsen keşif duygusunu öldürürsün.
Kendin olmayı sona sakla. O seni zaten kafasında yüceltmişken, sen “bu da benim saçma şarkı listem” dediğinde bile etkilenir. Ama baştan her şeyini ortaya serersen, sıradanlaşırsın.
Bir kadın ne kadar ilginçse, o kadar hatırlanır. Ve hatırlanmak, kazanmanın ilk adımıdır.
Bu strateji mi? Evet. Çünkü aşk, duygu kadar oyundur da. Herkes kalbiyle oynadığını sanır, aslında en çok kazananlar beynini kullananlardır.
Kendini göstermek, onu çözmek kadar değerli değil. Bir erkek “bu kız kim ya?” diye düşünüyorsa, doğru yoldasın.
Ve unutma: “Kendin olmak” lüks bir şeydir. O lüks, seni gerçekten tanımaya çalışan birinin yanında güzel durur. Ama herkesin önünde yaşanırsa, değeri kalmaz. Her şey zamanla güzelleşir. Sen de öyle.