İzmir, çoğu zaman güneşi, denizi ve “rahat” yaşamıyla anılır. Kartpostallık manzaraları, Kordon'da esen imbatı ve sıcakkanlı insanlarıyla Ege'nin incisi derler. Peki, bu resmin arka planında, şehrin yarınlarını şekillendirecek olan gençler ne görüyor? Onların gözünden İzmir, sadece bir tatil cenneti mi, yoksa umutların ve kaygıların iç içe geçtiği karmaşık bir sahne mi?
Son zamanlarda gençlerle yaptığım sohbetlerde, üniversite kampüslerinde yankılanan fısıltılarda ve sosyal medyanın derinliklerinde karşılaştığım tablo, bize sunulan o pembe tablodan bir hayli farklı. İzmir'in gençleri, bir yandan bu şehre tutkuyla bağlı, bir yandan da geleceğe dair derin bir belirsizlik içinde savruluyor.

Onlar, okullardan mezun olduğunda kendilerini bekleyen o "ideal" işi bulmakta zorlanan bir nesil. "İzmir'de iş yok" cümlesi, maalesef sadece bir espri olmaktan çıktı, acı bir gerçeğe dönüştü. Nitelikli iş imkanlarının kısıtlılığı, gençleri ya umutsuzluğa sürüklüyor ya da daha büyük şehirlerin, hatta yurt dışının yollarını gözlemeye itiyor. Bir yanda işsizlik kaygısı, diğer yanda artan kiralar ve yaşam masrafları... Üniversiteyi yeni bitirmiş bir gencin, İzmir'in sembolik semtlerinde uygun fiyata bir ev bulma mücadelesi, başlı başına bir trajedi halini aldı. "Ev arkadaşı arıyoruz" ilanları, artık sadece bir masraf bölüşme arayışı değil, aynı zamanda şehrin sunduğu barınma krizinin de sessiz bir göstergesi.

Peki ya sosyal olanaklar? İzmir'in kültürel ve sanatsal hayatı, gençlerin beklentilerini ne kadar karşılıyor? Evet, konserler, festivaller var, ama çoğu zaman yüksek bütçeler gerektiren bu etkinlikler, her gencin ulaşabileceği lüksler olmaktan öteye gidemiyor. Gençler, kendilerini ifade edebilecekleri, üretebilecekleri, ait hissedebilecekleri daha fazla kamusal alana ve destekleyici platformlara ihtiyaç duyuyor. Sadece tüketmeye değil, üretmeye de odaklanmış bir gençlik var karşımızda, ancak ne yazık ki onlara yeterince alan açılmıyor.

Bu kentin gençleri, İzmir'in sadece bir “emeklilik şehri” olmasını istemiyor. Onlar, bu şehrin dinamizmini, yenilikçiliğini ve potansiyelini görmek istiyor. Girişimcilik ekosisteminin güçlenmesi, sanat ve kültürün daha erişilebilir olması ve en önemlisi, geleceğe dair bir umut ışığı görebilmek, onların en temel beklentileri arasında.
İzmir'in güzelliği, sadece coğrafi konumuyla sınırlı değil, aynı zamanda insan kaynağıyla da ölçülmeli. Bu şehrin gençleri, eğer kaygıları giderilir ve onlara fırsatlar sunulursa, İzmir'i sadece Ege'nin değil, Türkiye'nin ve hatta Akdeniz'in parlayan yıldızı yapabilecek potansiyele sahip.

Ancak bunun için, kulak vermemiz gerekiyor. İzmir'in gençlerinin sessiz çığlığına, onların hayallerine ve kaygılarına kulak vermek… Çünkü o hayaller ve kaygılar, aslında bu şehrin geleceğine dair en önemli ipuçlarını barındırıyor. Aksi takdirde, İzmir'in incisi yavaş yavaş solarken, en değerli hazinesi olan gençlerini başka limanlara doğru uğurlamak zorunda kalabiliriz. Bu ise, ne İzmir'e ne de bizlere yakışır.