Eskiden iyilik, sessizliğin ve tevazunun ardına gizlenirdi. Yardım eden el görünmez, hayır işleri gizli tutulurdu. Kimse "ben yaptım" diye ortalıkta dolaşmazdı. Çünkü önemli olan görünmek değil, kalplerde hissedilmekti. Birinin derdine derman olmak, manevi bir tatmin sağlardı. Şimdiyse iyilik bile dijital bir sahneye çıktı. Kameralar açılmadan atılan adımlar, yapılan fedakârlıklar sanki bir değer taşımıyor artık.

Birine yardım mı ettin? Hemen fotoğrafını çek, herkese kanıtla. Sokak hayvanlarına mama mı verdin? Anında hikâyene ekle, ne kadar hayvan sever olduğunu görsünler. Yaşlı birine destek mi oldun? Videosunu çekip mutlaka paylaş ki alkış toplasın. Çünkü bu dijital çağda iyilik bile "belgelenmedikçe" gerçek sayılmıyor, geçerliliği yokmuş gibi hissettiriliyor. Oysa iyiliğin özü, karşılıksız değil miydi? Gösterişten uzak, saf bir niyetle yapılan her eylem, asıl o zaman gerçek değerine ulaşmaz mıydı?

İyi insan olmak artık bir etiket, bir görünüm halini aldı. Sosyal medya profillerinin biyografi kısmına "hayvan sever, doğasever, insan hakları savunucusu" yazmak yetiyor. Bu etiketleri taşımak, adeta iyi olmanın bir garantisiymiş gibi lanse ediliyor. Peki, gerçek hayatta kaçımız bu iddiaların arkasında durabiliyoruz? Günlük yaşamda karşılaştığımız insanlara kaçımız gerçekten samimi bir nezaket gösteriyoruz? O "like"lar kadar sıcak ve içten mi davranıyoruz yanımızdakine? Yoksa tüm bu sanal gösteriş, gerçek hayattaki eksikliklerimizi örtmek için kullandığımız bir maske mi?

Sosyal medyada güzel yardım kampanyaları düzenleniyor, bunlar şüphesiz takdire şayan çabalar. Ancak aynı insanın trafikte kural tanımadan birini sıkıştırabildiğini, kapı komşusuna selam vermekten imtina ettiğini, kendi mahallesindeki bir çocuğa gülümsemediğini görmek, bu ironiyi gözler önüne seriyor. Çünkü biz artık iyi görünmenin peşindeyiz, iyi olmanın değil. Dışarıdan nasıl algılandığımız her şeyden önemli hale geldi. Görüntü her şey, niyet geri planda.

Bu çağda vicdan, algoritmalarla yarışıyor. İçtenlik değil, görünürlük önemli bir ölçüt haline geldi. Belki de bu yüzden, gerçekten iyi insanlar susuyor; kalpten değil, hesaptan konuşanlar, rol yapanlar daha çok duyuluyor. Gerçek duyarlılık, ekran ışığında ne yazık ki kaybolup gidiyor.

Ama hâlâ bir umudum var. Sessiz yapılan iyiliklerin, kameralar görmese de değerini koruduğuna inananlar var. Kamera olmadan da yardım eden, karşılık beklemeden gönülden gönüle köprü kuran insanlar... Belki çok azlar, belki de göz önünde değiller, ancak onlar bu dünyanın dengesini, insanlığın umudunu hâlâ ayakta tutuyorlar.
Çünkü iyilik, paylaşılmak için değil; yaşatılmak için vardır.