Eskiden mahalle denince akla bir bakkal, sokak aralarında dönen dedikodular, çocuk seslerinin şen kahkahaları gelirdi. Herkes birbirini tanır, balkonlar arası sohbetlerle samimi anlar yaşanırdı. Şimdilerde ise mahallemiz, parmaklarımızın ucunda, ekranın derinliklerinde bir yerlerde var oluyor. Komşumuz profil resmiyle karşımızda, selamlaşmamız emojiyle, dedikodumuz ise görünmez bir el gibi çalışan algoritmalarla yayılıyor.
Yeni mahallemizin adı: Algoritma Sokağı. Burada kimse birbirini gerçekten tanımıyor; dahası, tanımaya ihtiyaç da duymuyor gibi. Ancak herkes herkesi takip ediyor. Kimin ne izlediğini, hangi siyasi görüşe yakın olduğunu, neleri "beğenmediğini" sistem bizden çok önce biliyor. Eskiden kahvehanelerde oturup hararetli tartışmalara girerdik; şimdi ise algoritma, sadece onaylayacağımız içerikleri karşımıza çıkarıyor. Yani mahallelinin özgün sesini değil, kendi yankımızı duyuyoruz. Ve farkına bile varmadan her birimiz, kendi düşünce baloncuklarımızın içinde sıkışıp kalıyoruz.
Bu dijital mahallede herkes çok kalabalık ama paradoksal bir şekilde herkes çok yalnız. Gülüşlerimiz etiketli, tartışmalarımız takipsiz (çünkü ötekini duymuyoruz), yüzlerimiz filtrelerin ardına gizlenmiş. Gerçekler yorucu bulunduğu için kurgusal olanlar daha çok tıklanıyor, daha çok paylaşılıyor. Ne izlediğimizi değil, bir içeriğin ne kadar izlendiğini konuşuyoruz. Eskiden biriyle yüz yüze tartışır, sonunda el sıkışır, hatta helalleşirdik. Şimdi ise tek bir tweet yüzünden birbirimizi bir daha asla görüşmemek üzere engelliyoruz.
Algoritma, adeta kulağımıza neyi sevmemiz, neye kızmamız gerektiğini fısıldayan gizemli bir ses. Ve biz, mahalledeki o eski gürültüye karışmadan, farkında bile olmadan sessizce yönetiliyoruz. Bir dijital mahalle kültürü filizlendi bu ortamda: bireysel, özenle seçilmiş, yapay bir yakınlık hissi… Ama içinde o eski mahalle sıcaklığından, o doğal insani dokunuştan eser yok.
Belki de bu yüzden bu kadar özlüyoruz geçmişi. Çünkü o zaman insanlar, birer karakterden ibaret değildi; yorum değil, gerçekten konuşuyordu. O zaman sokakta yüzünü görmediğin, sesini duymadığın kimseyle öyle kolayca tartışmazdın. O zaman mahallede biri ağlıyorsa, o gözyaşının sesini duyan, uzanan bir el mutlaka olurdu.
Şimdi ise herkes var gücüyle bağırıyor ama nedense kimse kimseyi duymuyor.
Yeni mahallemiz sanal olabilir. Ancak içindeki insan, hâlâ o eski sıcaklığa, o gerçek temasa, o samimi gerçeğe muhtaç. Belki de artık ekrana değil, yeniden birbirimize dönmenin zamanı gelmiştir.