Bir zamanlar maçın hakemi apartman yöneticisiydi, yan hakem ise bakkal amca. Balkonlar tribün, sahanın çizgisi tebeşir değil, çatlak kaldırımdı. Oyunun sesi, düdükten çok kapı zilleriydi: "Teyze topumuz balkona kaçtı, verir misin?" O günlerde spor, sadece oynanmaz; mahallenin gözüyle, nefesiyle ve duasıyla seyredilirdi de.

Bugünse mahalle, sporun içinde sessiz bir figürana dönüştü. Çocuklar için sokak, "trafik" ve "yasak" demek; büyükler içinse yorgunluktan geçilemeyen bir koridor. Sitelerin yüksek duvarları, AVM'lerin parlak ışıkları ve ekranların bitmeyen yayın akışı derken, oyunun kamusal ruhu çekildi gitti. Herkesin spor salonu aboneliği var ama mahallenin oyuna katılan kalbi yok.

Oysa mahalle seyircisi, başlı başına bir kültürdü. Küçüklerin hatasını bağırmadan öğreten bir sabır, haksız bir penaltıda "hakkaniyet" diye haykıran ortak vicdandı. Esnaf dükkan önüne sandalye atar, "Hadi çocuklar, fair-play," derdi. Anneler pencereden isim sayar, akşam ezanıyla maçın bitiş düdüğü çalardı. Kaybedenler küsmemeyi, kazananlar paylaşmayı öğrenirdi. Sporun karakter inşası, tam da bu mikro ekosistemde filizlenirdi.

Mahalle oyundan çekilince, spor da yalnızlaştı. Kurallar kaldı ama ritüeller kayboldu. Disiplin sürüyor ancak aidiyet duygusu eksik. Çocuklar takım olmayı uygulamada değil, videolarda görüyor. Yetişkinlerse seyirci olmayı stadyumlarla sınırlıyor.

Peki, geri dönüş mümkün mü? Elbette. Belediyelerin her semte küçük sahalar yerleştirmesi, okul bahçelerinin akşamları açık alan olarak planlanması, araçsız sokak günleri düzenlenmesi gibi adımlar atabiliriz. Esnaf destekli mini turnuvalar ve apartman panolarında "Maç var, katıl!" duyuruları, o eski ruhu yeniden canlandırabilir.
Büyük politikalar beklerken, küçük adımlar oyunu geri çağırır. Bir top, bir tebeşir, beş sandalye… Mahalle yeniden seyirci olursa, spor yine ortak bir şenlik olur; sadece performans değil, paylaşım da geri gelir.

Belki de ihtiyacımız olan şey, dev statlardan önce bir sokağın sessiz alkışıdır. Çünkü sporun en güzel tribünü, hala evimizin önü. Balkonlar hazır, bakkal amca yerinde. Gerisi bir tek "Hadi çocuklar, maç var!" demek kaldı.