Son yıllarda dilimize moda gibi sokulan bir kelime var: manipülasyon. Bu kelime öyle bir araç haline geldi ki, insanları sindirmenin, konuşmayı unutturmanın ve paylaşımı bencilleştirmenin yeni adı oldu. Popüler kültür bunu öyle ustaca işledi ki, sosyal medyada ve yeni yazılan kitaplarda sanki insanları birbirine yaklaştırıyormuş gibi görünüyor. Oysa gerçekte, kalpler arasına görünmez setler çekmekten başka bir işe yaramıyor.
İnsan ilişkilerinde samimiyetin, sadakatin ve paylaşımın yerini “manipülasyon” söylemleri aldığında, herkes birbirini ölçüp biçmeye başlıyor. Ne kadar verdim, ne kadar aldım? O bana ne yaptı, ben ona nasıl karşılık vermeliyim? Böyle bir hesap defteri açıldığında, insanın insana güveni azalıyor. Oysa güven olmadan hiçbir bağ uzun süre ayakta kalamaz.
Sosyal medya ise bu süreci hızlandıran bir sahneye dönüşmüş durumda. Paylaşımlar, hikâyeler, kısa videolar… Hepsi birer “yakınlık illüzyonu” yaratıyor. Bir ekran uzaklığında olduğumuzu sanıyoruz ama aslında aramızda kilometrelerce mesafe, duvarlar ve bariyerler var. Manipülasyon kavramı da burada bir silah haline geliyor: “Sen beni manipüle ediyorsun” diyen, karşısındakini dinliyor gibi görünüyor; “Ben manipüle edilmem” diyen, duvarlarını kalınlaştırıyor. Bununla akademik bir bilgiye sahipmiş gibi duyguları sömürenlerin silahı oldu. Sonunda kazanan yok, yalnızlaşan çok oluyor.
Siyasette de manipülasyon aynı şekilde işliyor. Politikacılar bazen topluma gerçeği olduğu gibi anlatmak yerine kelimelerle oynayarak algı yönetimi yapıyor. Bu yöntem, kısa vadede seçmen üzerinde etkili görünse de uzun vadede güveni sarsıyor. “Halk için” denilen birçok adım, aslında iktidar için bir güç gösterisine dönüşebiliyor. Böylece siyaset, toplumun ortak aklını büyütmek yerine kutuplaşmayı derinleştiriyor. Manipülasyon burada da diyalogu kurtarmıyor; tam tersine, halkla yöneticiler arasında kalın duvarlar örüyor.
İlişkileri bir savaş gibi gören anlayış, “Hayatta kalan kazanır” mottosunu dayatıyor. Oysa insanın insana değer kattığı, dostluğun, sevginin ve paylaşımın yaşandığı bağlarda doğru söz şudur: “Biz hayatta kalırsak kazanırız.” Çünkü ilişkiler, bireylerin tek başına ayakta kalma mücadelesi değil; birlikte omuz omuza yürüdüklerinde değer kazanır.
Hayat, birbirimizi alt ederek değil, birbirimize el vererek güzelleşir. İlişkilerin asıl gücü, “manipülasyon” gibi dayatmaların yayınlanan tuzakları değil, gelenek ve göreneklerimizin tecrübeleri ile huzur bulmalı. Aksi halde bu popüler olmak isteyenlerin korkusuyla geri çekilmekte değil; samimiyetle var olup birbirini ayakta tutabilmekte saklıdır. Unutmayalım: Hayatta kalan değil, birlikte hayatta kalabilenler kazanır.