Bazı günler vardır ki bize unuttuğumuz hakikatleri yeniden hatırlatır…
3 Aralık Dünya Engelliler Günü de tam olarak böyle bir gün.
İnsan olmanın, birbirimizi anlamanın ve hayatı birlikte taşımanın kıymetini hatırladığımız özel bir durak.
Engellilik bir eksiklik değil; hayatın çeşitliliğinin bir başka rengidir.
Hepimiz farklı biçimlerde güçlükler yaşıyoruz. Kimimizin engeli gözle görünür, kimimizin yüreğinin derininde…
Ama ortak ihtiyacımız değişmez:
Anlaşılmak, saygı görmek ve hayata eşit şekilde karışabilmek.
Tam da bu yüzden, bugün konuşmamız gereken şey “engellilik” değil;
toplum olarak erişilebilirlik sınavımızdır.
Toplumsal Engel, Bireysel Engel Değildir
Engelli bireylerin yaşamlarında karşılaştıkları güçlükler çoğu zaman kendi engellerinden değil, bizim kurduğumuz düzenin eksikliklerinden doğar.
Bir kaldırım rampasının yokluğu,
toplu taşımadaki uygunsuzluk,
yönlendirme sistemlerinin yetersizliği,
özenli bir dilin kullanılmaması…
Bunların hiçbiri kader değildir.
Hepsi toplumsal tercihlerimizin sonucudur.
Peki bizler, bireyler ve toplum olarak neler yapabiliriz?
Erişilebilirliği Hayatın Her Alanına Yayabiliriz
1. Yaşadığımız Şehri Ulaşılabilir Kılmak
Kaldırımlar, yollar, toplu taşıma ve kamu binaları…
Erişilebilirlik teknik bir konu değil; bir insan hakkıdır. Bir vatandaş bir binaya giremiyorsa bu onun engeli değil; bizim eksikliğimizdir.
2. Dilin Gücünü Doğru Kullanmak
Kullandığımız kelimeler toplumsal algının temelini oluşturur.
“Aciz”, “muhtaç”, “zavallı” gibi küçültücü kelimeleri terk edip, saygıyı ve eşitliği temel alan bir dil kullanmak bile büyük bir değişimdir.
3. Eğitim ve İstihdamda Eşitliği Sağlamak
Engelli bireylerin çalışma ve eğitim hayatına tam katılımı bir lütuf değil; kazanılmış haklarıdır.
Fırsat eşitliği sunulan her ortam, toplumun gelişmişlik seviyesini yükseltir.
4. Gündelik Hayatta Küçük Ama Etkili Dokunuşlar Yapmak
Bir kapıyı tutmak, kalabalıkta alan açmak, yol tarif ederken daha özenli davranmak…
Basit görünen bu davranışlar, bir insanın hayatında büyük fark yaratabilir.
5. Önyargılarımızı Gözden Geçirmek
“Yapamaz”, “başaramaz” gibi peşin hükümler, en büyük engeldir.
Oysa fırsat verildiğinde herkesin parlayabileceğini çok kez gördük.
Gerçek soru şudur:
Biz onlara engel mi oluyoruz, yoksa yollarını mı açıyoruz?
Empati Bazen Bir Anda Gelir
Hayatın bir anda nasıl değişebileceğini ben de acı bir tecrübeyle öğrendim.
Bir akşam halı saha maçında topa bastım ve düştüm. Kolum çok parçalı şekilde kırıldı. Ameliyat oldum. Parmak uçlarımdan omzuma kadar uzanan uzun bir alçıya alındım.
Tam 90 gün boyunca bir gömleğin düğmesini bile ilikleyemedim.
Giyinmek, bir bardağı tutmak, hatta uzanmak bile mücadeleye dönüştü.
İşte o zaman anladım:
Bir düğmenin bile hayatı ne kadar zorlaştırabileceğini…
Empati dediğimiz şeyin bazen ancak yaşanınca derinleştiğini…
Ve şunu fark ettim:
Hepimiz birer engelli adayıyız.
Bu bir korku değil; daha duyarlı olmamız için bir uyarıdır.
Birbirimizin hayatını kolaylaştırmak, ancak bu farkındalıkla mümkün.
Son Söz
Bu yazıyı sadece 3 Aralık için değil, yılın her günü akılda tutulması gereken bir vicdan çağrısı olarak kaleme alıyorum.
Bir kampanya diliyle değil; insan olmanın en sade haliyle…
Unutmayalım:
Gerçek engel, erişilebilirliği sağlayamayan toplumun kendisidir.
Birbirine değer veren toplumların aşamayacağı hiçbir sınır yoktur.
Biz kırılganlıklarımızla değil; birbirimize uzattığımız ellerle güçlüyüz.
Ve hayat, paylaştıkça anlam bulur.