Geçen hafta Türkiye’nin üzerine çöken o yoğun havayı hissetmemek mümkün değildi. Televizyonu açıyorsun aynı haber, sosyal medyaya bakıyorsun daha da hararetli… Yıllardır insanların birleştirici bir nefes gibi gördüğü futbol, bu defa karmaşanın ortasında buldu kendini. Bahis skandalı diye duyduğumuz hadise, aslında sporun ne kadar kırılgan olduğunun aynasıydı.

Hani futbol için derler ya, “Halkın neşesi, memleketin ortak dili”… İşte tam o noktada sistemin içindeki sorunlar ortaya saçıldığında, bu ortak dil de titriyor. Çünkü mesele sadece sahadaki 22 adam değil; milyonlarca insanın emeği, heyecanı, çocukluk sevinci…

Bu soruşturma büyür mü, derinleşir mi bilinmez ama bildiğimiz bir şey var: Güven bitti mi, hiçbir zaferin tadı olmaz.
Bu yüzden toplumun beklediği tek şey var: Gerçeklerin ortaya çıkması.
Kim doğruysa alnı ak kalsın, kim yanlış yaptıysa hesabını versin. Çünkü insanın adalete güveni giderse, geriye ne kalır?

Ama memleket gündemi sadece bununla sınırlı değildi…
Bir yandan, Türkiye’nin yıllardır arada sırada yoklayıp geçtiği ama artık kapıyı yumruklayan bir sorun yeniden karşımıza dikildi: Su krizi.

Kuraklık artık masal değil, geleceğin değil bugünün meselesi.
Sular çekiliyor, barajlar kuruyor ,göller kuruyor ,çiftçi tarlayı, şehirli musluğu düşünüyor. Bir damla suyun bile kıymeti artarken, insan ister istemez kendi kendine soruyor:

“Biz neyi eksik yaptık da bu noktaya geldik?”

Kimseyi suçlamadan, kimseyi hedef göstermeden söylemek lazım:
Su sadece devletin, belediyenin değil; hepimizin meselesi.
Bir ağacı korumak, bir damlayı israf etmemek, bir çöpü doğaya atmamak… Bunlar küçük gibi görünür ama geleceğin kaderini belirleyen hareketlerdir.

İnsan hakları denince akla çoğu zaman büyük laflar gelir ama bazen en temel hak, bir bardak temiz suya erişmektir.
İşte bugün tam da bu yüzden bu konu, siyaset üstü bir hayat meselesidir.
Su krizini aşabilmek icin mutlaka bireysel tasarruf önlemlerini uygulamamız, israftan kacinmamiz elzemdir.

Bir de dış politikada olup bitenler var…
Savunma sanayiindeki gelişmeler, yeni anlaşmalar, Türkiye’nin bölgesel dengelerdeki rolü…

Bazen sokaktaki vatandaş bu haberleri “uzak” görür ama aslında uzak değildir. Çünkü dünya değişirken Türkiye de kendine yeni bir yer açmaya çalışıyor. Her adım geleceğimizi, çocuklarımızın güvenini, ekonominin nefesini etkiliyor.

Bu yüzden insan ister istemez şöyle düşünüyor:
“Keşke artık Dünya da , kavga yerine akıl, kutuplaşma yerine ortak iyilik öne çıksa…”

Ve tüm bunların arasında, kalabalığın içinde sanki fısıltı gibi yükselen bir ihtiyaç var:
Birlik olmak.

Çünkü futbol skandalı da, su krizi de, dış politikadaki mücadeleler de…
Hepsi aslında bir şeyi hatırlatıyor bize:

Aynı gemideyiz.

Birimizin derdi hepimizin derdi.
Adalet birimizin değil, hepimizin hakkı.
Su birimizin değil, hepimizin nefesi.
Gelecek birimizin değil, hepimizin umudu.

Bu topraklarda yüzyıllardır böyle değil miydi zaten?
Türkülere, masallara, sokaklara sinmiş bir dayanışma hali…

Belki de yapmamız gereken tek şey, yeniden o hissi hatırlamak:

Birlik olunca güç, adaletle durunca huzur, doğaya sahip çıkınca gelecek var.

Haftanın tüm karışık gündeminin içinde en çok da bu cümleyi hissettim içimde:
“Memleketi sevmek büyük sözlerle değil, küçük ama doğru adımlarla olur.”

Bir sonraki haftaya umutla bakmak için…

Futbolun temizlenmesi, suyun korunması, ülkenin geleceğinin sağduyu ile şekillenmesi…
Hepsi birer hedef, ama aynı zamanda birer sorumluluk.

Biz bu ülkeyi seviyoruz.
Eksikleriyle, fazlalıklarıyla, tartışmalarıyla…
Çünkü bu topraklarda bir şey var:
Birlikte güzelleşen bir umut.

Ve umut, bazen sadece şöyle bir cümlede saklıdır:

“Yarını bugünden daha iyi yapmak elimizde.”
Yarinlar Gelecege Guvenle Bakan Güclu Turkiyemizin, Dünya ya Eserlerini ,Ürettiği Ürünlerini Sunan Ülkemizin Olsun.

Sağlıcakla kalın.

Av. Bekir Şahiner