Televizyon başında dört saat maç izleyip beş dakika yürümeye üşenen bir toplum olduk. Takımların transfer listesini ezbere sayıyoruz ama kendi günlük adım sayımızı bilmiyoruz. Sporun en ateşli tüketicisi, ama ne yazık ki en çekingen uygulayıcısıyız. Peki, neden? Çünkü sporu bir gösteriye, bir şova dönüştürdük; onu yaşamak yerine hakkında konuşmayı, terlemek yerine yorum yapmayı seçtik.

Elbette izlemek de spora dahildir. Bu eylem, ortak bir kültür yaratır, insanları bir araya getirir ve kolektif bir dil kurar. Ancak sadece seyirci kalmak, sporun bize sunduğu en değerli armağanı kaçırmak demektir: Hareketin beden ve zihin üzerinde yarattığı o eşsiz dönüşümü. Ekranda izlediğimiz disiplin, sabır ve takım ruhu, bize ilham vermek için oradadır; yerimize ter dökmek için değil.

Sorunun kökü, modern hayatın getirdiği konforla olan ittifakımızda yatıyor. Asansör, kapı önüne gelen araç, masadan kalkmadan çözülen işler... Bir de sosyal medya eklendi: Spor, anlık "beğeni" sayısına ve paylaşım estetiğine sıkıştı. Böyle olunca harekete geçmek, sürekli ertelediğimiz bir dosya gibi bekliyor. "Pazartesi başlarım" cümlesi, sadece sporu değil, hayata olan gerçek temasımızı da geciktiriyor.

Çözüm, büyük hedeflerde değil, küçük kararların sürekliliğinde gizli. Spor salonu şart değil; günlük rutine eklenen kısa bir yürüyüş, esneme hareketleri, merdiven çıkmayı tercih etmek veya evde yapılan basit bir vücut ağırlığı rutini bile yeterlidir. Önemli olan, seyircilikten katılımcılığa geçecek o ilk eşiği yaratmaktır. Aileler için bu eşiği birlikte aşmak daha kolaydır. Çocukla parka çıkmak, akşam yemeğinden sonra kısa bir yürüyüş yapmak veya hafta sonu birlikte hareket edilen küçük ritüeller oluşturmak...

Medyanın ve kulüplerin de bu konuda önemli bir sorumluluğu var. Sadece şovun ve elit performansın zirvesini değil, harekete geçmenin en basit ve ulaşılabilir yollarını da görünür kılmak gerekiyor. Spor kültürü, stadyumda değil, günlük hayatta kök saldığında gerçek değerine ulaşır.

Şunu unutmayalım: Taraftarlık aidiyettir ama bedene olan borcu ödemez. Bir maçın heyecanı güzeldir; ancak asıl galibiyet, kendi bedeninle yaptığın barışta yazar skora. Sporu izlemekten vazgeçelim demiyorum; ama sporu yalnızca izlemekle yetinmekten vazgeçelim. Çünkü sahaya adım attığınız an, hayatın tribününden çıkıp merkezine geçersiniz. Asıl oyun orada başlar.