Sahada bir genç. Üzerinde forması, yüzünde ciddiyeti, içinde pırıl pırıl bir heyecan… Tribünler bağırıyor, ailesi kenardan el sallıyor, antrenörü talimat veriyor. O ise topun peşinde, sayı uğruna, galibiyet için mücadele ediyor. Herkes onun attığı gole, kaçırdığı sayıya, yaptığı hataya odaklanıyor. Ama kimse sormuyor: Bu gencin içinde neler yaşanıyor?

Genç sporcularda psikolojik baskı, sporun en az konuşulan ancak en yıpratıcı gerçeklerinden biri. Henüz 12-13 yaşındayken "geleceğin yıldızı" ilan edilen çocukların üzerine yüklenen beklenti, çoğu zaman onların en büyük yükü haline geliyor. Ailesinin hayalini sırtında taşıyan, antrenörünün kariyer planlarına malzeme olan, izleyicinin anlık coşkusuyla değerlendirilen gençler; sahada sadece rakiple değil, hayatla da mücadele ediyor. Kimi zaman bir yenilgi sonrası soyunma odasında sessizce ağlayan, kimi zaman sakatlandığında değersiz hisseden, kimi zaman sosyal hayatından vazgeçip yalnızlaşan gençler… Bunlar yalnızca istisna değil, sistemin içindeki binlerce örnekten sadece birkaçı. Bu durum, onların yeteneklerinin gölgesinde kalan duygusal yıpranmayı gözler önüne seriyor.

Psikolojik dayanıklılık, bir futbolcunun tekniği kadar önemli. Ancak bu yön, ne yazık ki hala yeterince desteklenmiyor. Türkiye'de birçok genç sporcu, bir psikoloğa ya da rehber öğretmene ulaşamadan büyüyor. Kazanmayı öğreniyorlar ama kaybetmeyi kimse anlatmıyor. Hata yapmanın normal olduğunu, başarının her zaman madalya getirmediğini kimse hatırlatmıyor. Bu eksiklik, gençlerin spor hayatında karşılaştıkları zorluklarla başa çıkma becerilerini zayıflatıyor. Oysa sporun içinde sadece fiziksel değil, duygusal bir gelişim de var. Bir çocuğa formayı vermek kolay. Asıl mesele, o formanın ağırlığını taşıyabilecek sağlam bir zihin inşa etmek. Çünkü özgüveni olmayan bir genç, ne kadar yetenekli olursa olsun, bir süre sonra kaybolup gidiyor; potansiyelini asla tam olarak gerçekleştiremiyor.

Bu yüzden ailelere, antrenörlere, kulüplere büyük görev düşüyor. Çocukların gözündeki parıltıyı sadece başarıya bağlamamak, onları birer "proje" gibi değil, önce insan gibi görmek gerekiyor. Çünkü formanın altında bir beden değil, kırılgan bir ruh var. Onu korumak, güçlendirmek, değerli hissettirmek, sporun gerçek başarısıdır. Unutmayalım: Bir genç sporcunun kazandığı kupa değil, kaybettiği halde ayağa kalkma cesareti asıl alkışı hak eder. Onlara sadece sahada değil, hayatın her alanında destek olmalıyız.