Bildiğiniz üzere 31 Mart 2024 tarihinde Dr. Cemil Tugay, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi ve görevine halen devam ediyor. Dr. Cemil Tugay, 31 Mart 2024 seçimlerinde 1 milyon 292 bin 118 oy almıştı, bu oyların oransal karşılığı ise yüzde 48.97'e denk geliyordu. Tugay'ın en yakın rakibi Hamza Dağ ise 977 bin oy ve oransal olarak yüzde 37.06'da kalmıştı. Yani iki aday arasında yaklaşık 320 bin oy farkı vardı. Bu oy farkı, İzmir'in herhangi bir ilçesinin toplam seçmeninin tamamından fazlaydı. Hal böyleyken Tugay, açık ara ve mutlak zaferini 31 Mart akşamı ilan etmişti.
Seçimlerin üzerinden 1 yıl 8 ay gibi pek de kısa sayılamayacak bir zaman geçti. Peki, bugün ne konuşuluyor? İzmir'in kötü yönetildiği ve sorunları... Peki, İzmir'in sorunlarını ve kötü yönetimini eleştirenlerin çözüm önerileri neler? Bu sorunun cevabı pek de açık ve seçik değil. Konuşulanlar genellikle "yapamadınız" ve "yönetemediniz" seviyesinde kalıyor. Özet olarak söylenenler genellikle basit bir eleştiri düzeyinde kalıyor. Peki, eleştirenler bir dönem belediye başkanlığı yapsalar ne yapacaklar? O da tam olarak belli değil. Peki, niye eleştiriyoruz? Sanıyorum bu sorunun cevabı "siyaseten" olsa gerek. Yani parti farklılığı ve bir büyükşehirde muhalefetteyseniz eleştirmek zorunda olmak kültürü ile açıklanabilir.
Aslında bu konuyu Dr. Cemil Tugay'ın sözleriyle açıklamakta fayda var. Ne diyor Başkan Tugay? "İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne her ay Hazine’den ve İller Bankası'ndan gelen bir kaynak var. 4 ay boyunca, her ay 1,5 milyar lira para kesiliyor. Ayrıca her ay 2 milyar liraya yakın vergi ve SGK yeni tahakkuk ediyor. Yani belediyenin gelirleri ne yazık ki giderlerini tam olarak karşılamıyor. Tugay'ın söylediği gibi bütün sorun da buradan çıkıyor zaten. Peki niye böyle oluyor derseniz bunun birkaç nedeni var. En önemlisi yerel yönetimlere yani belediyelere aslında ihtiyacı olan kaynaklar, sağlanmıyor. Yani bunu sağlaması gereken bizzat hükümetin kendisi. Yani hükümet şu anda yerel yönetimleri güçlendirmeye değil, aksine onların elinden alabildiği kadar yetkileri ve imkanları almaya çalışıyor. Yani böyle bir gerçekliğe karşı karşıyayız."
Tugay sözlerine devam ediyor; "Türkiye'nin her yerinde belediyeler sıkıntılı. Sadece belediyeler değil devlet sıkıntılı. Devlet kendi ödemelerini yapamıyor. Bir sürü iş adamından duyuyorum, devlete yaptıkları işlerin karşısında paralarını alamıyorlar. Bir de biz siyasi bir mücadele veriyoruz. O mücadele de diyoruz ki; yani Türkiye'nin genel ekonomisinin düzelmesi için farklı bir iktidar anlayışı lazım. Daha böyle gereksiz harcamalardan kaçınan kara delikleri tıkamış bir şey lazım. Siz Çanakkale'ye bir köprü yapmışsınız. 16 milyon araç geçecek diye garanti vermişsiniz. 16 milyondan daha az geçerse farkını biz ödeyeceğiz demişsiniz farkını. 1 milyon küsur araç geçmiş. Yani bunu düzeltmekle ilgili kim çalışacak? Yani siz böyle muhalefetin iktidar adayı olacak partinin üzerine böyle sokaklara dökülüp de kötü algı doğuracak manipülasyon çalışmaları yaparsanız bu sorun kaynağından nasıl çözülecek acaba? Yani birileri bunun cevabını vermeli. Bu sorumsuzluk çünkü ve tek taraflı talebi. Kabul etmiyorum. Yani gerçek eleştiride bulunsunlar."
Tüm bu bilgileri bir araya getirdiğimizde Tugay'ı eleştirenlerin, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna bu ekonomik şartlar altında oturduğunda ne yapacakları konusu muğlak. Eğer bu ödeme baskısı ve mali durum hafiflerse elbette İzmir'de bazı şeyler çok daha kolay bir şekilde çözüme kavuşur ve düzelir. Fakat mali durum ve koşulların zorluğu yapılabilecek tüm projeleri elbette mali anlamda askıya alıyor veya en iyi ihtimalle geciktiriyor. Ayrıca hükümetin kontrolü ve yetkisinde olan ve sanki İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı'nın sorumluluğunda olarak bilinen çoğu konuyu da unutmamak gerekiyor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, İzmir'in tüm sorunlarının tek çözüm mercii olmadığı gibi karar alırken izin almak zorunda olduğu devlet kurumları var. Bu kurumların izinleri çerçevesinde bazı sorunları çözülebiliyor. Örneğin İzmir Körfezi'nin temizlenmesi, katı atık tesisi, kentsel dönüşüm, Gördes Barajı gibi konular hükümetin ve ilgili bakanlıkların dahlinde olan konular. Ama nedense bir algı olarak bu konular sanki tamamen İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin sorumluluğunda gibi algılanıyor. Belki de bu konularda söz konusu eleştirileri getirenler de bunun böyle olmadığını biliyorlar ama "siyaseten" söylüyorlar.
Özet olarak bir belediye başkanını eleştirirken her siyasetçinin kendine şu soruyu sorması gerekiyor; "Acaba ben bu şartlarda, o koltukta oturuyor olsaydım acaba bu eleştirdiğim konuların hangilerini çözebilirdim?"
Eleştiri yapan siyasetçiler bu soruya cevap vermedikleri sürece söyledikleri sözler ve verdikleri demeçler internet haber sitelerinde kuru bir eleştiri olarak kalmaktan öteye gitmez. Her siyasi makamda ve görevde asıl olan; içinde bulunduğunuz durum, yaşadığınız koşullar ve siyasi rakiplerinizin tutumudur. Siyaset, halka hizmet için mi yapılmalı yoksa halka hoş gözükmek için mi sorusu ülkemizde halen cevaba muhtaç bir sorudur.