Bu tartışma, farklı bakış açılarına sahip iki büyük taraf ortaya çıkardı. Bir taraf, aldatmanın yalnızca zihinsel süreçler ve düşüncelerle başladığını savunurken, diğer taraf ise aldatmanın sadece fiziksel eylemlerle mümkün olduğunu iddia ediyor.
Düşünmek aldatmak mıdır?
Bazı kişiler, düşüncelerimizi ve içsel süreçlerimizi aldatıcı bir biçimde yönlendirdiğimizi savunurken, diğerleri aldatmanın yalnızca fiziksel eylemlerle mümkün olduğunu öne sürüyor. Bu konu, toplumda iki zıt görüşün ortaya çıkmasına neden oldu.
Düşünmenin aldatma olduğunu savunanlar
“İçsel dünyamızda düşüncelerimiz şekillenirken, kendimizi bazen gerçeklerden saparak yanıltabiliriz” diyen filozoflar ve psikologlar, insanların düşüncelerinin aldatmaya yol açabileceğini savunuyorlar. Bu görüşe göre, bir insanın kendisini veya başkalarını düşünceler aracılığıyla manipüle etmesi, aldatmanın ilk adımını oluşturur. İnsanların kararlarını şekillendiren düşüncelerinin, bilinçli ya da bilinçsiz olarak yanıltıcı bir amaç taşıması, aldatmanın özüdür.
Aldatmanın sadece fiziksel bir eylem olduğunu savunanlar
Aldatmanın yalnızca fiziksel bir eylemle gerçekleşebileceğini düşünen diğer bir grup, bu bakış açısını savunuyor. Yalan söylemek, birine gerçekleri saklamak, davranışları manipüle etmek gibi fiziksel eylemler aldatma olarak kabul edilir. Onlara göre, düşünceler yalnızca bireysel bir süreçtir ve ancak bunlar dışarıya yansıyıp, başkalarına zarar vermeye başladığında aldatmaya dönüşür. Aldatma, insanın dış dünyaya yönelik gerçekleştirdiği bir eylemdir ve içsel düşünceler bu kategoride değerlendirilmemelidir.
Düşünce ve eylem arasındaki sınır nedir?
Düşünceler bir kişiyi manipüle etme amacı taşımıyorsa, aldatma olarak nitelendirilemez. Düşünceler bilinçli bir şekilde başkalarını yanıltma amacı güdüyorsa, eyleme dönüşmeden bile aldatma sayılabilir.