Neptün Soyer: Tunç gibi bu memleket için bu kadar proje üretmiş, çalışmış, suçsuz bir insanın tek başına bir hücrede kalmasına çok üzülüyorum, kızıyorum
"Her türlü duyguyu hissediyorsunuz. Çok kızıyorum. Çok üzülüyorum. Tunç gibi bu memleket için bu kadar proje üretmiş, çalışmış, suçsuz bir insanın tek başına bir hücrede kalmasına çok üzülüyorum, kızıyorum. Ama tabii ki hukuk devletindeyiz, hukukla bu işi çözeceğiz. Haftada bir kapalı görüş dedikleri cam ve demir parmaklıklar arkasından görüşüyoruz. Ayda bir de açık görüş. Tunç alanda olmayı sever, herkes ile konuşur, herkesin telefonuna dönmeye dikkat eder. Şu an telefonu yok, sadece annesiyle haftada 10 dakika konuşabiliyor telefonda. Yani Tunç’a ayıp oldu diyorum ben. Bunu hak etmedi. Suç yok, delil yok. Şikayet yok, o yok, bu yok, hiçbir şey yok." diyen Neptün Soyer, Tunç’a yapılan haksızlık var. Hep çok çalıştı. CittaSlow’ları (Sakin şehir) 15 sene önce ve bütün Türkiye'ye, Kıbrıs’a kadar bunu hiçbir siyasi kılıfa sokmadan yaymak için çalıştı. Dünyada yayılmış böyle bir ağ varken bu ağı sadece Seferihisar'la İzmir'le sınırlı bırakmak istemedi. Türkiye'nin her yerinde bunların yaygınlaşmasını istedi. Geçen aylarda Kültür Bakanlığı’nın CittaSlow’ları geliştirmek gibi bir girişimi olmuş. Bu çok kıymetli." ifadelerini kullandı.
Defne Soyer: Dolandırıcılık suçu oluşmadığı ortada olduğu için ve buna dair hiçbir delil olmadığı için biz dava konusu olmayan şeyleri konuşup duruyoruz
Tunç Soyer'in avukat olan kızı Defne Soyer ise şunları söyledi; "Aslında bizim davada model yargılanıyor. Dolandırıcılık suçu deniyor, ama suça dair hiçbir unsur yok. Para alışverişi yok. Hile yok, her şey basına anlatılmış. Herhangi bir kasttan bahsedilmiyor, dolandırma kastı yok. Zaten babam niye kendi gövdesini ortaya koyduğu projenin başarısız olmasını istesin ki? Üstelik zaten savcı kişisel menfaat yok diyor. Yani çok mantıksız. İnşaat maliyetleri yüzde 1000 üzeri arttı bu proje başladığında. 6 Şubat depremi oldu, İzmir depremi oldu, pandeminin etkileri, post pandemi dönemi oldu. İzmir'de daha onlarca felaket oldu. Hortum oldu, çok büyük yangınlar oldu. 2021'de 100 yılın en büyük üç sel felaketinden birini yaşamış İzmir. Gerçekten afetlerle dolu bir 5 yıl geçirdi babam. Ama hiçbir zaman şikayet etmedi, asla bahane üretmedi. Her zaman çözüm odaklıdır. Bu proje de çözüm arayışı içinde ortaya çıktı. 2012'den beri kentsel dönüşüm bekleyen hak sahipleri var, gerçekten mağdurlar. Çoluğunun çocuğunun geleceği için bir ev sahibi olmak istiyorsun. Bunu o kadar iyi anlıyorum ki. Tapularını belediyeye vermişler ce evlerini bekliyorlar. Belediyenin görevi, kentsel dönüşümü yapmak. Ama müteahhitler yeterince karlı görmedikleri için, belediyenin payını aşağı çekmek için ihalelere girmiyorlardı. İzmir Ticaret Odası gibi köklü kuruluşlardan gelen teklifle kentsel dönüşümün yapılması sağlanıyor. Belediyenin kasasından para çıkmayan dayanışma esaslı bir model bu. Kooperatifçilik kendi mevzuatı gereği çok kontrollü bir yapı. Burada kooperatiflerin iç işleyişi ile ilgili, iç ekonomik durumları ile ilgili belediyenin kontrolü söz konusu değil. Belediye, binaların deprem dayanıklılığını kontrol ediyor. Proje devam etse aslında Türkiye'ye örnek bir model. Deprem olduğunda herkes hep bir ağızdan kentsel dönüşüm şart diyor. Türkiye bir deprem ülkesi ve bizim güvenli konutlara ihtiyacımız var. Bunu tek başına bir kurumun yapacak gücü de yok. O yüzden de herkesin kendi evini yapmak için birleşmesi gerekiyor. Kooperatifçilik zaten hep kullanılan bir model. Türkiye’de 2002’ye kadar konutların yüzde 35’i kooperatifçilik ile yapılıyordu, bugün bu oran yüzde 1’lerde. Sadece kooperatifçilik de değil Türkiye'de kaç tane model varsa herkesin el ele verip kentsel dönüşümü bir an evvel bitirmesi lazım. Ama maalesef bizim davada model yargılanıyor. Projenin başarılı olup üyelerin evlerine kavuşmasını en az onlar kadar isteyen babam zaten. Mağduriyetler giderilsin diye yapıldı bu. Dolandırıcılık suçu oluşmadığı ortada olduğu için ve buna dair hiçbir delil olmadığı için biz dava konusu olmayan şeyleri konuşup duruyoruz. Babamın görev süresi bittiğinde teslim tarihi gelmiş bir inşaat yok."
Defne Soyer: İnşaatlar o zaman durdurulmasaydı, şu an bitmişti
Defne Soyer sözlerine şu şekilde devam etti; "Eğer gecikme bir dolandırıcılık sebebi yapılacaksa şu an kentsel dönüşüm yapan kurumların hepsinin yöneticilerinin yargılanması gerekir. Şu an herhangi bir müteahhit ile İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin yaptığı inşaatlarda da gecikme var. Onlar niye durdurulmuyor? Veya TOKİ’nin inşaatları, özel sektör inşaatları gecikme olmuyor mu hiç? Onlarda niye dolandırıcılık var mı yok mu aranmıyor? Maliyetler yüzde 1000 üzeri artmış, 6 Şubat depremi olmuş. Türkiye'nin etkilenmemesi mümkün mü? İnşaatlardaki gecikmelerin sanki bir dolandırıcılık gibi konuşulmasının çok büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum. Ayrıca asıl gecikme inşaatlar durdurulunca yaşanıyor. Eğer inşaatlar durdurulmasaydı, şu anda ya anahtar teslimleri yapılıyordu ya da inşaatlarda sona gelinmişti. Projeler Temmuz 2024’te durdurulduktan sonra bir müteahhide verildi, müteahhide verilen süre 1,5 yıl. Yani o zaman durdurulmasaydı, şu an bitmişti. Bu model aslında gerçekten herkesin hakkının korunduğu bir model. O kooperatif üyelerinin sonuçta burada hakları var ve bir şekilde verdikleri paranın şu an daha fazlasına hak sahibiler. Yani o yüzden de mağduriyet, evler bittiğinde kalmayacak zaten.




