Türkiye’nin neresine giderseniz gidin bir sınıf kapısını araladığınızda tanıdık bir sessizlik karşılar sizi.
Tahtanın önünde, günün yükünü taşıyan ama içindeki umudu hiç kaybetmeyen bir yüz…
Ve o yüzün karşısında, dünyayı yeni baştan tanımaya hazırlanan çocuk gözleri…
Bir tarafta bilgiyi taşıyanlar,
diğer tarafta geleceğin kendisi olanlar…
Bu yüzden Öğretmenler Günü, bir mesleği kutlamaktan çok daha fazlasıdır.
İnsanın insana iyilikle dokunuşunun, sabrın, emeğin ve umudun günüdür.
Birinci sınıfta başlayan hayat dersim
Benim hikâyem, ülkenin zor zamanlarında başlar.
Yıl 1980…
Sarsıntılarla dolu bir dönem, geç açılan okullar, evde dört küçük çocukla mücadele eden bir anne…
Ve sırtında çantasıyla sabah karanlığında okul yoluna düşen küçük bir çocuk: Ben.
Ama o çocuk kalem tutamıyordu.
Harfler zihnimde bir kuş sürüsü gibi dağılır, defterde hiçbirinin izi kalmazdı.
Arkadaşlarım hızla ilerlerken, ben hep gerideydim.
Fakat insanın kaderi bazen bir başka insanın sabrına yaslanarak değişir.
Bir öğretmenin sabrı bir çocuğun yolunu aydınlatır
O günlerde öğretmenim hayatıma girdi.
Sadece bir öğretmen değil…
Bir rehber, bir umut, insanın içindeki cevheri görebilen bir iyilik sesi…
Günlerce elimin üzerinden kendi eliyle kalemi tuttu.
Usanmadan:
“Çubuk yap Bekir…”
“Bir daha…”
“Bir ‘A’ yaz…”
Ben gerideydim ama o bana hiç geriden bakmadı.
Yanımda yürüdü.
1. dönem geçti, hâlâ yazamıyordum.
2. dönem başladı, hâlâ okuyamıyordum.
Ama sabır dediğimiz şey, insanın insana verebileceği en büyük hediyedir.
Annemin duası, öğretmenimin emeği…
Ve bir anda açılan bir kapı.
O kapıyı ben açmadım;
insanlığın bana uzattığı iki sıcak el açtı.
İkinci sınıfta gelen o büyük dönüşüm
Okumayı geç öğrenen çocuk, sınıfın en sessiz köşesinde kendini saklamaya çalışır.
Ben de öyleydim.
Ama öğretmenim içimde saklı duran ışığı fark eden kişiydi.
Bir gün beni çağırdı:
“Bekir, bu hafta bir şiir ezberliyorsun. Sınıfta okuyacaksın.”
Bir hafta boyunca o şiirin her kelimesiyle adım adım büyüdüm.
Sınıfın karşısında kalbim çarparken, şiiri okudum.
Ve alkış…
Öğretmenimin ve sınıfın alkışı…
O alkış bir çocuğun içindeki kapalı kapıları açan bir anahtardı.
Benim için bir dönüm noktasıydı.
Sonra ne mi oldu?
— sınıf birincisi,
— okul birincisi,
— dönem birincisi…
Ama mesele birincilik değildi.
Mesele, bir insanın başka bir insanı fark edebilmesiydi.

Bazen tek bir şiir, tek bir alkış, tek bir bakış…
Bir çocuğun geleceğini değiştirmeye yeter.
Bugünün öğretmenleri: Yorgun ama vazgeçmeyen insanlar
Öğretmenlik bir meslek gibi görünür ama aslında bir insanlık halidir.
Fedakârlığın, sabrın, emeğin somut hâlidir.
Bir harf öğretirler ama aslında cesaret verirler.
Bir bilgiyi aktarırlar ama aslında yol açarlar.
Bir kağıda yazı öğretirler ama aslında bir insanı kendi kaderine taşırlar.
İsimleri çoğu zaman bilinmez,
ama kalplerde bıraktıkları iz bir ömür silinmez.
24 Kasım’ın anlamı bugün daha büyük

Bu özel günde, sadece eğitim sistemini değil, insan olmanın güzelliğini de hatırlıyoruz.
Çünkü bir toplum, en çok da çocuklarının ellerinden tutanlara emanettir.

Bir milletin geleceği, sınıflarda sessizce emek veren bu insanlarla şekillenir.

Son söz: İnsanlığa emek veren tüm öğretmenlere

Ben bugün kim olduysam;

birinci sınıfta elimin üzerinden kalem tutan öğretmenimin,
ikinci sınıfta bir şiirle bana özgüven veren öğretmenimin,
gece yarıları ders çalıştıran annemin
sayesindedir.

Ebediyete uğurladığım tüm öğretmenlerime rahmet diliyorum.
Hayatta olanlara sonsuz saygı, sevgi ve minnet sunuyorum.

Çünkü insanın insanla büyüdüğü yerde umut hiç bitmez.

Ve Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün o büyük sözünü hatırlayarak:
“Öğretmenler… Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.”

İyi ki varsınız.
İyi ki öğretmensiniz.
İyi ki insanlığın yoluna ışık oluyorsunuz.

24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun.

Av. Bekir ŞAHİNER