Spor dediğimizde aklımıza hep bir yarış, bir madalya veya profesyonel bir müsabaka geliyor, değil mi? Sanki bu alan sadece lisanslı sporculara aitmiş gibi bir algı var. Oysa spor, yalnızca sahada ter dökenlerin değil; hayatın koşuşturmacası içinde nefes almaya çalışan, bedeniyle barışmak isteyen herkesin hakkıdır.
Kabul edelim, hepimizin hedefi olimpiyatlara katılmak veya bir dünya rekoru kırmak değil. Kimimiz yarışmaktan, katı antrenman takvimlerine uymaktan hoşlanmaz. Peki, bu durum onun spor yapamayacağı anlamına mı gelir? Asla! Spor sadece parlak bir başarı hikâyesi değildir; o, aslında bir yaşam biçimidir. Ve bu yaşam biçimi, "kazanmaya" değil, kendinizi iyi hissetmeye, bedeninizle kurduğunuz o özel bağa dayanır.
Bir öğretmen ders aralarında koridorda kısa bir yürüyüş yapabilir. Sabahın erken saatlerinde bir anne, güne minik esneme hareketleriyle başlayabilir. Masa başı bir ofis çalışanı, gün içindeki molalarında birkaç dakika nefes egzersizi veya sandalyede germe hareketleri yapabilir. Bunlar "sporcu işi" gibi görünmeyebilir, haklısınız; ancak bunların her biri, bedenimizin hak ettiği, ona sunduğumuz birer iyilik şeklidir.
Ne yazık ki, içinde yaşadığımız sosyal medya çağı, sporun anlamını da bir hayli değiştirdi. Artık herkes ya aşırı fit olmak zorunda ya da hiç spor yapmıyor gibi bir ikilemde sıkışıp kalmış durumda. Ya maraton koşuyorsunuz ya da yerinizden kalkmaya tenezzül etmiyorsunuz. Oysa bu iki uç noktanın arasında kocaman bir "orta yol" var. Hatta en kıymetli olan, bedenimize ve ruhumuza iyi gelen tam da o orta yol.
Günlük 20 dakikalık tempolu bir yürüyüş, asansör yerine merdivenleri tercih etmek, sabahları yataktan kalkmadan birkaç esneme hareketini alışkanlık hâline getirmek… Bunlar, vücudunuzu sevmenin, ona değer vermenin en samimi yollarıdır. Sizi bir şampiyon yapmayabilir, ama kesinlikle daha mutlu, daha enerjik ve daha dinç bir birey yapar.
Unutmayın, profesyonel bir sporcu olmak zorunda değilsiniz. Ama sağlıklı kalmak, zinde hissetmek ve hayata daha pozitif bir pencereden bakmak istiyorsanız, hareket etmelisiniz. Çünkü spor, bedenimizle ruhumuz arasında kurduğumuz o özel diyalogdur; ona yaptığımız bir iyilik şeklidir. Ve bu iyiliği sadece yarışmalarda ter dökenler değil, hayatın her anında var olan, her nefes alan insan hak eder.
Bugün çok büyük, gözünüzü korkutacak şeyler yapmanıza gerek yok. Sadece başlayın. Kendinizi kimseyle kıyaslamadan, zorlamadan, sadece kendiniz için... Çünkü spor, her şeyden önce kendi bedeninizle ve ruhunuzla barışmakla başlar.