Bazen bir maç vardır ki, skor tabelasında kaybetmiş gibi görünseniz de aslında bütün bir ülkenin gönlünde kazanırsınız. Filenin Sultanları’nın Dünya Şampiyonası finalinde İtalya’ya karşı verdiği mücadele tam da böyleydi. Bangkok’ta oynanan final, yalnızca bir kupa değil; inancın, cesaretin ve emeğin sınavıydı.
Turnuva boyunca gösterilen istikrarın ardından yarı finalde Japonya’ya karşı 3-1’lik zafer geldi. İlk seti kaybedip ikinciyi 25-17 ile alan, dördüncü sette 27-25’lik destansı bir geri dönüşe imza atan kızlarımız, o anlarda sadece voleybol değil, bir ülkenin hayalini oynuyordu. Finalde de aynı ruh sahadaydı.
İtalya karşısında ilk seti 23-25 kaybettik ama hemen ardından 25-13’lük görkemli bir setle geri döndük. Üçüncü sette 24-26 ile rakip öne geçti; dördüncü seti 25-19 kazanarak maçı karar setine taşıdık. Son sette İtalya 15-8’le altına uzandı. Bizimkiler ise gümüş madalyayla sahadan ayrıldı ama bu gümüş, altından daha değerliydi. Çünkü Vargas’ın 33 sayılık performansı, Eda Erdem’in liderliği, Ebrar Karakurt’un direnci ve tüm takımın kolektif mücadelesi, tarihe geçen bir hikayeye dönüştü.
Filenin Sultanları’nın asıl başarısı, madalyadan öte. Onlar, Anadolu’nun küçük bir kasabasında voleybol topuna dokunan bir kız çocuğuna cesaret veriyor, “Ben de yapabilirim” dedirtiyor. Her smaç, her blok, yalnızca sayıya değil, geleceğe yazılıyor.
Ve şimdi gözler Paris 2028 Olimpiyatları’nda. Bu takım artık yalnızca bir finalist değil; madalya için favoriler arasında. Daha önemlisi, şimdiden milyonlarca genç kızın hayalini ateşlemiş durumdalar. Altın gelmese de Filenin Sultanları, bu ülkeye en değerli madalyayı kazandırdı: Özgüven!
Evet, kupalar önemli. Ama asıl zafer, sahada gösterilen direnişte ve gönüllerde kazanılır. Filenin Sultanları’nın hikayesi, madalya rengine değil; taşıdıkları ruha yazıldı. Ve bu ruh, altından da parlak.