Bizim memlekette herkes her şeyi bilir. Berberde tıraş olurken yan koltukta oturan amca, ekonomiyi bizden iyi yönetir. Kahvede çayını yudumlayan dayı, savaş stratejilerini generallerden iyi bilir. Kadın günlerinde ise mutfaktaki hamur yoğurulurken dünya siyasetinin ipleri elden ele dolaşır. Peki, bu kadar bilgili bir toplum neden sürekli kandırılıyor?
Her gün yeni bir “kesin bilgi” dolaşıma girer. “Amerika bizi bitirmek için plan yaptı”, “Doların yükseleceği kesin, kuzenimin bankacı arkadaşı söyledi”, “Bu hastalık laboratuvarda üretildi, videoyu attılar” gibi cümlelerle koca memleket bilgi çöplüğüne dönmüş durumda. Fakat ilginç olan şu ki, bu bilgilerin kaynağı neredeyse hiç sorgulanmaz. Paylaşan kişi güvenilir mi? Kaynağı sağlam mı? Hiç fark etmez. Sosyal medyada bir videoya rastlamak ya da bir tanıdığın bunu dillendirmesi yeterlidir.
Özellikle WhatsApp gruplarında yayılan “kesin bilgilerin” önüne geçmek imkânsız. “Şu marketten şunu almayın, içinde bilmem ne varmış”, “Gece 3’ten sonra Bluetooth’unuzu kapatın, dalga yayılıyor” gibi akıl almaz uyarılar sanki NASA’dan gelmişçesine ciddiye alınır. Oysa bunları üretenler, büyük ihtimalle bir klavye başında kahkahalarla kurguladıkları teorileri piyasaya süren birkaç boş insandır.
Bilgi çağında yaşıyoruz ama bilgiyi doğrulamak yerine duyduğumuza inanmayı tercih ediyoruz. Çünkü araştırmak zor, sorgulamak sıkıcı ve yanlış çıkarsa mahcup olmak istemiyoruz. Sosyal medya, kahvehane muhabbetleri ve berber sohbetleriyle şekillenen bilgi dünyamızda, gerçekler çoktan önemini yitirdi. Önemli olan, kimin sesi daha gür çıkıyor, kimin anlatımı daha etkileyici. Ve bu kirlilik içinde gerçekten bilmemiz gereken şeyler, o gürültüde kaybolup gidiyor.
Unutmayalım, bilgi güçtür; ancak yanlış bilgi, felakettir. Gerçekleri öğrenmek için çaba sarf etmezsek, bir gün doğruyla yalanı ayırt edemez hale geliriz. Ve o gün geldiğinde, belki de en büyük yalanın içinde yaşıyor olacağız.