Gerçekler acıdır, yalanlar tatlı… Ama şekerin fazlası da diyabet yapıyor. Eh, herkes kendi yalanında mutluysa sorun yok, değil mi?
“Ben yalan söylemem.”
Ayy canım benim, öz güvenine hayranım. Ama dürüstlükle zeka arasında ince bir çizgi var; çoğumuz onu esnetirken düşüyoruz.
Yalan öyle bir şey ki; bazen “Ne haber?” sorusuna bile “İyiyim” cevabını verirken başlıyoruz kendimizi kandırmaya. Halbuki içimizde kıyamet kopuyor ama dışarıdan Miss Universe gibi gülüyoruz. Sahte mutluluklar yarışmasında birinciyiz hepimiz.
En sevdiğim yalan tipi? “Seni korumak için söyledim.” Ay canım, CIA misin? Ne koruyorsun, nereye koruyorsun? İnsanlar artık dürüstlükten değil, dürüst birini bulmaktan korkuyor.
Tabii bir de “beyaz yalan” var. Duyunca insanın içi rahatlıyor. Sanki üstünde melek kanadı varmış gibi. Halbuki bildiğin yalan, ama çarşafı beyaz!
En büyük ironi de şu: İnsanlar genelde yalanı yakaladığında üzülmüyor. Onunla inşa ettikleri hayalin patladığına üzülüyor. Gerçek değilmiş ya… Halbuki içten içe hepimiz biliyoruz, biri çok mu düzgün davranıyorsa ya borcu vardır ya yalanı.
Yalan söylemek bazen toplumsal bir yetenek gibi işliyor. Hele “yalan yakalama uzmanı” olanlar var, FBI ajanı gibi yaşıyorlar. Telefon şifrelerini bile çözen var, sana bana da yalan söylesinler de görelim modunda.
Ama kabul edelim, yalan bazen eğlenceli. “Tam 5 dakikaya çıkıyorum” diyen biriyle tanışmadıysan zaten insan değilsin. Ya da “O mesaj yanlışlıkla gitti” efsanesi… Herkesin cebinde bir tiyatro bileti var artık.
Yani özetle sevgili okur; yalan kötüdür ama biz de biraz dramatikleşmeyi seviyoruz. Gerçekler çıplak, yalanlar süslü. O yüzden çoğu insanın tercihi hep “giyinik” olan oluyor.
Peki ya sen? Bugün hangi yalanınla barış içindesin?