İlişkiler artık sessizde yaşanıyor. Sevgiler online ama duygular çevrimdışı. Kalbimiz çalıyor ama karşı taraf bildirimleri kapatmış olabilir mi?
İlişkilerin sessizleştiği bir dönemdeyiz. Herkesin hayatında biri var ama kimse kimsenin gerçekten yanında değil. Sevgili olmak başka, sevgiyi hissettirmek bambaşka bir meseleye dönüştü. Ve işin en ironik yanı da şu: İnsan kalbinde biriyle birlikteyken bile yalnız kalabiliyor. Gün içinde bir mesaj bile çok görülüyorsa, ortada bir sorun var demektir. Çünkü sevgi, sadece kalpte taşınarak değil, günlük hayata dahil edilerek yaşanır. WhatsApp’ta “çevrimiçi” görünmekle sevgili olunmuyor ne yazık ki.
İletişim artık birkaç saniyelik bir çaba gerektiriyor. Ve bu çaba gösterilmiyorsa, ortada ne kadar güçlü bir duygu olabilir ki? Kafası yoğunmuş, işleri varmış… Bunlar bahane değil. Çünkü insan gerçekten değer verdiği şeyi unutmuyor. Bir “günaydın” demek, “nasılsın” diye sormak, kimseyi yormaz. Google bile beni günde üç kere soruyor. Seninki hâlâ yükleniyor…
Beni seviyor musun, belki evet. Ama gün içinde beni hiç mi düşünmüyorsun? Bir sesimi duymayı, ne yaptığımı merak etmeyi hiç mi aklından geçirmiyorsun? Sessizliğini anlamaya çalıştıkça, kendi iç sesimle baş başa kalıyorum. Ve bir yerden sonra şunu fark ediyorum: Ben bu ilişkide bir partner gibi değil, bir bildirim gibi yer alıyorum. Ara sıra görünen, çoğu zaman yok sayılan bir şey gibi. Bazen de sadece story izleyicisisin. Ama yeminle YouTube algoritması bile daha ilgili.
Belki çok şey bekliyorum. Belki çağın ilişkileri bu kadar zaten. Ama ben hâlâ ilgiyi, merakı, varlığı ilişkiye dair en temel şeyler olarak görüyorum. Çünkü ilgisizlik, sevgisizlikten daha ağır. Ve ne yazık ki bazen birini sevdiğini söylemek yetmiyor. O sevginin yaşandığını da göstermek gerekiyor. Seviyorsan bildir, seviyorsan arada çevrimiçi ol.
Sessiz bir ilişkide en çok yorulan, hâlâ ses vermeye çalışan taraftır. Ve eğer hâlâ çabalıyorsam, bu içimde hâlâ umut olduğundandır. Ama unutma… Kalp bir kere sustu mu, o ekran sonsuza kadar kapalı kalabilir.