Sessizlik bazen güçtür, bazen de bir duvar. Peki, hangi suskunluk ilişkiyi besler, hangisi yavaş yavaş bitirir?

İlişkilerde sessizlik, sanıldığından daha güçlü bir iletişim biçimidir. Fakat bu güç, nasıl kullanıldığına bağlı olarak şifa da olabilir, yara da. Bazen konuşmamak, karşı tarafın dediğini sindirmek, kendi duygularını anlamak ve sakinleşmek için bir alan açar. O sessizlikte, söylenmeyenler birikir ama yıkıcı değil, toparlayıcı bir birikimdir. Sakinleştiğinde, cümleler daha berrak gelir; ses tonun yumuşar, ifade ettiğin şey daha net ve etkili olur. İşte bu tür bir sessizlik, ilişkiye nefes aldırır.

Ama bir de başka tür sessizlik vardır. O, içine dönmekten çok, karşıya mesaj vermek için seçilmiş bir suskunluktur. Hani “ghostlamak” dediğimiz, aniden iletişimi kesmek… Ya da “güçlü görünmek” için mesafe koymak. Bazen de “ben aramayayım, o arasın” mantığıyla yapılan bekleyiş. Bu tür sessizlikte amaç, çözüm bulmak değil; karşı tarafı düşündürmek, özletmek, hatta biraz cezalandırmaktır. İlk başta işe yarar gibi görünür. Çünkü sessizlik, merak uyandırır. Fakat uzun vadede, bu bir stratejiden çok, iletişim kanallarını kapatan bir sabotajdır.

Psikolojik olarak baktığında, bu tür suskunlukların arkasında çoğunlukla korku vardır. Değer kaybetme korkusu, fazla sevgi gösterince küçümsenme korkusu, ya da reddedilme korkusu… O yüzden susmak, bir çeşit zırh gibi kullanılır. “Ben konuşmazsam, o bana gelsin” beklentisi; “ben yazmazsam, o özler” inancı… Fakat işin ironik tarafı, bazen o karşı taraf da aynı stratejiyi izler. İki insan da birbirinden haber beklerken, aradaki köprü sessizce yıkılır.

Bir ilişkiyi ayakta tutan şey yalnızca romantizm ya da uyum değildir; sürekliliktir, güven hissidir. Sessiz kalmak bu güveni test edebilir, ama sürekli hale geldiğinde güveni tüketir. Çünkü iletişimi kesmek, karşı tarafa “seninle bağ kurmak istemiyorum” mesajı verir. Bu mesaj bilinçli verilmiş olmasa bile, algı öyledir.

Tabii bu, her sessizliğin kötü olduğu anlamına gelmiyor. Bazen gerçekten kelimelere değil, zamana ihtiyaç duyarsın. Ama aradaki fark çok net: Gerçek sessizlik, çözümle biter; stratejik sessizlik ise mesafe ile. Kendine şu soruyu sorabilirsin: “Şu an konuşmamamın nedeni çözüm bulmak mı, yoksa karşı tarafı etkilemek mi?” Cevap ikinciye yakınsa, o sessizlik aslında görünmez bir bağ koparma sürecine dönüşmüştür.

Sonuç olarak, sessizlik bir araçtır; ama yanlış kullanıldığında en yıkıcı silahlardan birine dönüşür. Ve unutmamak gerekir ki, güçlü görünmek adına iletişimi kesmek, çoğu zaman gerçekten güçlü olduğun anlamına gelmez. Asıl güç, duygularını açıkça ifade edebilmekte ve iletişim kanallarını diri tutabilmektedir. Çünkü kimse, sessizlikten inşa edilmiş bir köprünün üzerinden uzun süre yürüyemez.