İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, 2 Eylül 2024 tarihinde Kafa Radyo'da Güçlü Mete'nin hazırlayıp sunduğu "Kripto Odası" adlı yayına katılmıştı ve bazı açıklamalarda bulunmuştu. Neydi o açıklamalar?
Tugay: İzmir Büyükşehir Belediyesi bahsedildiği gibi en borçlu belediye değil. Vergi ve SGK borcu ise hiç yok
Başkan Tugay, söz konusu programda “İzmir Büyükşehir Belediyesi bahsedildiği gibi en borçlu belediye değil. Vergi ve SGK borcu ise hiç yok” demişti ve idari organizasyon ve bütçe disiplini sürecinin devam ettiğini ve iyiye gidildiğini de vurgulamıştı. Başkan Tugay, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin SGK’ya en borçlu belediye olduğuna dair açıklamasına ilişkin soruya da programda yanıt vermişti ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bahsedildiği gibi en borçlu belediye olmadığını açıklamıştı. Başkan Tugay, “Vergi ve SGK borcu ise hiç yok. İZSU ve ESHOT’un da aynı şekilde yok. Belediyeye bağlı şirketlerin borcu var. Ancak tüm belediyelerin şirketlerinin borçları var. 2021 yılına kadar şirketlerin de hiç borcu yoktu. Daha önce bakanlığa yapılandırma için başvuru yaptık ama cevap verilmedi. Öte yandan bu, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ödeyemeyeceği bir borç kesinlikle değil. İnsanlarımız müsterih olsun” diye konuştu.
Gelir 41 milyar TL ise Cemil Tugay işçilere niye belediyeyi batıramayacaksınız dedi?
Fakat, radyo programından çok değil 1 ay önce ise Tugay, vergi ve SGK borcumuz 6 milyar 915 milyon TL demişti ve eklemişti; "Bu kuruluşların gelirleri yıllık 41 milyar civarında, toplam vergi borcu da 6 milyar 915 milyon bugün itibariyle. İştiraklerimizin bütçesine baktığınızda da ödenmeyecek bir rakam değil." demişti. Dün gece saatlerinde ise grev yapan işçilere hitaben "Belediyeyi batıramayacaksınız" diye bağırıyordu. 41 milyar TL geliri olduğunu iddia eden belediye iştiraklerinden söz edip borçların ödenmeyecek bir rakam olmadığını söyleyen Tugay, işçileri belediye batırmakla niye itham ediyor? Bu soru cevaba muhtaç bir soru olarak hafızalarda yerini alıyor.
Seçimden önce DİSK iyiydi, seçimden sonra kötü mü oldu?
Ayrıca DİSK'ten son yerel seçimler öncesinde oy istemişti ve DİSK'i sonuna kadar övmüştü. DİSK'in emek mücadelesini savunan sözler söylemişti. Bugün, DİSK greve çıkınca mı kötü oldu? Anlamak mümkün değil. Sendika ve TİS Kanunu’na göre eyleme müdahele etmek grev kırıcılığı olarak tanımlanmıştır. 2822 Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nun 43. ve 78. maddeleri uyarınca grev kırmanın cezası tanımlanmıştır. Mesele kameralar eşliğinde çöp toplamak değil, işçilerle masaya oturmaktır. Ama eşit işe karşılık eşit ücretle...
Bu sorulara cevap vermek gerekiyor
23 bin işçi TİS sürecinde anlaşma sağlanamaması üzerine 29 Mayıs Perşembe günü anayasal haklarını kullanarak greve başladı. İşçiler, kazanılmış haklarını korumak ve insanca bir yaşam için “eşit işe eşit ücret” talebiyle grevlerini sürdürüyorlar. Henüz bir uzlaşma sağlanamayan grevin beşinci gününe girilirken sosyal medya üzerinden işçilere karşı adeta bir linç kampanyası yapılmaya başladı. Sosyal medya platformları üzerinden yürütülen bu manipülasyon kampanyası son bulmalıdır. Uzun yıllardır İzmir halkına hizmet üreten 23 bin işçiyi aileleriyle birlikte İzmir halkına ve esnafına hedef göstermekten derhal vazgeçilmelidir. Çeşitli ilçe belediyelerinden işçi sevk ederek grevci işçilerle karşı karşıya getirmeye, buna itiraz eden grev gözcüsü işçilerin ise “hizmeti engelleyen kişiler” gibi gösterilmesine de son verilmelidir. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı bunları yetersiz bulmuş olacak ki dün gece saatlerinde ilçe belediye başkanlarını da yanına alarak bizzat kendisi grev kırıcılığına soyunmuş, bunu bir şova dönüştürerek sosyal medya yoluyla İzmir halkına mesaj gönderip işçilerin bu meşru grevini bir kez daha hedef göstermiştir. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından kamuoyuna servis edilen ve işçilerin kabul etmediği iddia edilen ücretlerin ise kazanılmış bazı yan hakları içinde barındırmadığı ve gerçeği yansıtmadığı zaten sendika ve işçiler tarafından açık seçik ifade edilmiştir. Belediye, maaş ve yan haklar konusunda İzmir halkını yanlış bilgilendirmeye son vermelidir. Ortalama kira ücretlerinin 20-25 bin lira olduğu İzmir'de, dört kişilik bir ailenin sadece aylık gıda harcaması 25 bin lira iken ve bunlara ulaşım, sağlık, eğitim gibi temel giderler henüz eklenmemişken işçilerin talep ettikleri ücretler ve korumak istedikleri hakları nedeniyle mücadele ederken ötekileştirilmeleri doğru mu? Sosyal medyada sistematik biçimde bir linç kampanyasına dönüştürülen ve her an işçilere veya ailelerine karşı fiziksel saldırıya dönüşebilecek bir öfkenin bizzat belediye başkanı öncülüğünde beslenmesi doğru mu? İşçilerin haklı talepleri karşısında CHP’li belediyelere yönelik mali operasyonlarını bahane ederek bütçenin daraldığı öne sürülmektedir. Oysa belediye bütçesinin en ağır gider kalemlerinin ihaleler yoluyla sermaye gruplarına akıtılan milyonlarca lira olduğu gerçeği orta yerde durmaktadır. Bütçeden işçilerin aldığı payın çok fazla olduğu görüşünü iddia edenlerin daha adaletli bir tavır sergileyerek İzmir Büyükşehir ve ilçe belediyeleri bütçelerinin gelir ve giderlerini İzmir halkı ile paylaşmasını istemeleri doğru olmaz mı?





