Medicana Sağlık Grubu Nöroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, Alzheimer’ın yalnızca tıbbi değil, duygusal ve davranışsal açıdan da en zorlayıcı hastalıklardan biri olduğunu belirterek, hasta ve bakım verenlerin hayatını kolaylaştıracak önemli önerilerde bulundu. Uysal, Alzheimer sürecinde “gerçeği hatırlatmaya çalışmanın” çoğu zaman hastaya iyi gelmediğini söyledi.
“Anılar silinirken gerçeği dayatmak yarardan çok zarar verir”
Doç. Dr. Uysal, Alzheimer’ın yalnızca hafızayı değil, duyguları, davranışları ve algıyı da etkileyen bir hastalık olduğuna dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:
“Alzheimer bir bellek hastalığı gibi görünse de aynı zamanda davranışsal ve duygusal bir süreçtir. Bu süreçte hastaya sürekli gerçeği anlatmaya çalışmak çoğu zaman işe yaramaz. Hasta gerçeği anlamayabilir, bu da onu huzursuz eder. Bazen küçük ‘pembe yalanlar’, sıcak ve güven veren cümleler süreci daha insancıl hale getirir.”
Bilişsel depo ne kadar güçlüyse hastalık o kadar hafif seyrediyor
Uysal, bilişsel depo (cognitive reserve) kavramının Alzheimer sürecinde belirleyici olduğunu anlatarak:
“Eğitim seviyesi, sosyal ilişkiler, okunan kitaplar, zihinsel aktiviteler birer zihinsel kütüphane oluşturur. Bu depo ne kadar güçlü olursa hastalığın belirtileri o kadar hafif olur. Aynı yaştaki iki hastanın bile şikâyetleri arasında büyük fark olabilir.”
Bakım verenler için: “Tüm yükü tek başınıza taşımayın”
Bakım verenlerin en çok yaptığı hatanın tek başına üstlenmek olduğunu söyleyen Uysal, ‘Kaşık Teoremi’ ile durumu açıkladı:
“Bakım veren her gün enerjisinden bir kaşık verir. Eğer tüm kaşıkları aynı anda tüketirse tükenmişlik kaçınılmaz olur. Yükü paylaşmak, mola vermek, destek gruplarıyla temas kurmak zorunluluktur.”
Davranışsal sorunların nedeni üçgende gizli: Hasta – bakım veren – çevre
2015’te geliştirilen “üçgen modeline” işaret eden Uysal, davranışların tek nedenden kaynaklanmadığını anlattı:
· Hastanın açlık, susuzluk, ağrı, görme/işitme azalması
· Bakım verenin stres, tükenmişlik, suçluluk hisleri
· Ortamın ışık, sıcaklık ve düzen bakımından uygun olmaması
Bu üçgende bir kayma olduğunda davranışsal sorunların ortaya çıktığını söyledi.
Hasta “Eve gitmek istiyorum” diyorsa aslında ne demek istiyor?
Alzheimer’da en sık karşılaşılan davranış olan “eve gitmek istiyorum” ifadesinin aslında güven, huzur ve aidiyet arayışı olduğunu vurgulayan Uysal, şu yöntemi önerdi:
“Burası senin evin demek işe yaramaz.
Onun yerine:
‘Eve mi gitmek istiyorsun? Oradaki odanı anlatır mısın?’
sorusuyla konuyu yumuşatmak gerekir.”
Doktor, gerektiğinde küçük pembe yalanların hastayı sakinleştirdiğini belirtti:
“Bu akşam yalnız kalmak istemiyorum, burada birlikte kalabilir miyiz?”
Halisünasyon, delüzyon ve konfabulasyon durumlarında ne yapılmalı?
Uysal bu üç durumu şöyle açıkladı:
· Halisünasyon: Hasta olmayan şeyi görür/duyar → “Ben de gördüm, bir bakalım” diyerek korkusunu azaltın.
· Delüzyon: Gerçek olmayan bir olaya inanır → Tartışmayın, sakinleştirerek sonlandırın.
· Konfabulasyon: Hatırlayamadığı anıyı uydurur → Düzeltmeyin, anlattığını tamamlamasına izin verin.
Bu yaklaşımın utanç, öfke ve kaygıyı azalttığını vurguladı.
Tekrarlanan soruların altındaki mesaj: “Güvende miyim?”
Uysal, Alzheimer hastalarının aynı soruyu defalarca sormasının kişisel algılanmaması gerektiğini belirterek:
“Bu tekrarların altında güvende miyim sorusu yatar. Hasta ne kadar izole olursa bu davranışlar o kadar artar.”
Su içmeyi bile unutabilirler: Günlük rutinler hayat kurtarır
Su içmenin bile Alzheimer hastaları için “zincirleme bir eylem” olduğunu söyleyen Uysal, çözüm önerilerini şöyle sıraladı:
· Kişiye özel bir bardak
· “Şunu bir denesene, nasılmış?” gibi teşvik cümleleri
· Günlük aktiviteler, oyunlar, görevler
· Sade sofra düzeni
· Etiketli kıyafet dolapları
· Loş akşam ortamı
· Gündüz fiziksel aktivite





