Bu zirve, iki lider arasındaki dördüncü yüz yüze buluşma olarak tarihe geçmiş ve özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı'nın çözüm yollarını ele almak amacıyla düzenlendi. Zirvenin ana gündemi, Ukrayna'daki savaşın sona erdirilmesi için olası bir ateşkes ve barış anlaşması olsa da, ekonomik iş birliği, küresel güvenlik ve Arktik bölgesindeki stratejik konular da tartışıldı.

Zirvenin tarihi arka planı

Zirve, sembolik bir öneme sahip çünkü Alaska, 1867 yılında Rus İmparatorluğu'ndan ABD tarafından satın alınmış bir bölge ve bu tarihi bağ, görüşmelere sembolik bir arka plan sağladı. Kremlin, toplantının Sovyet pilotlarının mezarlarına yakın bir yerde düzenlenmesini özellikle anlamlı bulmuştu.. Görüşmeler, liderler arasında tercümanlar eşliğinde bire bir formatta başlamış, ardından bir çalışma kahvaltısı ve genişletilmiş heyetler arası toplantılarla devam etmişti. Rus heyetinde Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Savunma Bakanı Andrei Belousov ve diğer üst düzey isimler yer almıştı.

Ukrayna bu durumdan rahatsız oldu

Zirvenin sonuçları konusunda farklı görüşler ortaya çıktı. Somut bir ateşkes anlaşması sağlanamamış, ancak Trump, görüşmelerin bir sonraki toplantı için zemin hazırladığını belirtti. Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskiy, zirvenin Ukrayna'nın katılımı olmadan gerçekleşmesinden dolayı endişelerini dile getirdi ve toprak kaybına izin vermeyeceklerini vurguladı. Avrupa ülkeleri ve Ukrayna, zirvenin sonuçlarından ziyade, büyük güçler arasında Ukrayna'nın geleceğinin pazarlık konusu yapılmasından kaygı duydu.

Özetle, Alaska Zirvesi, Rusya-Ukrayna Savaşı'nı çözme çabalarının bir parçası olarak önemli bir diplomatik girişim olsa da, somut bir anlaşma sağlanamamış ve uluslararası toplumda farklı tepkilere yol açtı.

Türkiye için önemi ne?

Alaska Zirvesi, Türkiye için doğrudan bir anlaşma üretmese de, Karadeniz güvenliği, enerji politikaları, arabuluculuk rolü ve küresel güç dengeleri açısından dolaylı etkiler yaratabilir. Türkiye, bu zirvenin sonuçlarını dikkatle analiz ederek, özellikle Ukrayna Savaşı’nda arabuluculuk ve Karadeniz’deki stratejik çıkarlarını koruma fırsatlarını değerlendirmelidir. Ancak zirvenin somut sonuçlar üretmemesi, Türkiye’nin kısa vadede doğrudan bir etkiyle karşılaşma olasılığını azaltıyor. Uzun vadede ise, büyük güçler arasındaki müzakerelerin Türkiye’nin bölgesel pozisyonunu şekillendirme potansiyeli bulunuyor.

Türkiye, Alaska Zirvesi'ne niye davet edilmedi?

Türkiye’nin Alaska Zirvesi’ne davet edilmemesinin birkaç temel nedeni olması mümkün, ancak bu konuda resmi bir açıklama bulunmamakla birlikte, diplomatik ve jeopolitik dinamiklere dayalı bazı çıkarımlar yapılabilir.

Alaska Zirvesi, ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında bire bir ve heyetler arası görüşmelerle sınırlı bir formatta düzenlendi. Zirve, öncelikle Rusya-Ukrayna Savaşı’nı ve iki süper güç arasındaki stratejik meseleleri ele almak için planlandı. Bu nedenle, yalnızca iki ülkenin liderleri ve üst düzey yetkilileri yer aldı. Türkiye, savaşta arabulucu rolüne rağmen, doğrudan taraf veya süper güç statüsünde olmadığı için davet edilmemiş olabilir.

Zirvenin en dikkat çekici yönlerinden biri, Ukrayna’nın bile davet edilmemiş olmasıdır. Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskiy, bu durumu eleştirerek Ukrayna’nın geleceğinin kendileri olmadan tartışılmasını kabul edilemez bulduğunu belirtti. Türkiye’nin arabuluculuk rolü önemli olsa da, zirvenin odak noktası büyük güçler arasındaki ikili görüşmelerdi ve bölgesel aktörlerin katılımı planlanmadı.

Zirve, ABD ve Rusya’nın küresel güç dengesi, Arktik bölgesi, ekonomik iş birliği ve Ukrayna meselesi gibi konularda doğrudan müzakere yapması için düzenlendi. Türkiye, Karadeniz’de önemli bir aktör olmasına rağmen, bu zirvenin kapsamı büyük olasılıkla iki ülkenin liderlerinin kendi ajandalarına odaklandı. Türkiye’nin NATO üyesi olması ve Rusya ile dengeli ilişkileri, her iki tarafın da Türkiye’yi tarafsız bir arabulucu olarak değil, daha karmaşık bir aktör olarak görmesine neden olmuş olabilir.

Alaska Zirvesi, küresel güçlerin liderlik ettiği bir platform olarak tasarlandı. Türkiye, bölgesel bir güç olarak Karadeniz, Ortadoğu ve Kafkaslar’da etkili olsa da, bu zirve küresel süper güçlerin (ABD ve Rusya) doğrudan karşı karşıya geldiği bir arena olarak kurgulandı. Türkiye’nin arabuluculuk deneyimi (örneğin, tahıl koridoru anlaşması) önemli olsa da, bu zirvenin amacı somut bir anlaşmadan çok, iki lider arasında diyalog zemini oluşturmaktı.

Türkiye’nin Alaska Zirvesi’ne davet edilmemesinin temel nedeni, zirvenin ABD ve Rusya arasında sınırlı bir formatta düzenlenmesi ve bölgesel aktörlerin yerine süper güçlerin öncelikli olmasıdır. Türkiye’nin arabuluculuk rolü ve Karadeniz’deki stratejik konumu, onu savaşın çözüm sürecinde önemli bir aktör yapsa da, bu zirve özelinde iki liderin doğrudan müzakerelerine odaklanıldı. Türkiye, zirvenin sonuçlarını dikkatle takip ederek, kendi çıkarlarını korumak için diplomatik girişimlerini sürdürebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Alaska Zirvesi’ne davet edilmemesine doğrudan bir tepki göstermemiş, aksine zirveyi destekleyen ve Türkiye’nin barış sürecindeki rolünü vurgulayan yapıcı açıklamalar yapmıştır. Türkiye’nin davet edilmemesi, medyada ve kamuoyunda bazı eleştirilere yol açsa da, Erdoğan’ın resmi söylemi diplomatik bir çizgide kalmış ve Türkiye’nin arabuluculuk kapasitesini öne çıkarmaya odaklanmıştır.

Zirvenin sonucu ve bundan sonrası?

Alaska Zirvesi’nden nihai bir sonuç çıkmadı; somut bir ateşkes veya barış anlaşması sağlanamadı. Ancak hem Trump hem de Putin, diyalogun devam etmesi gerektiği konusunda hemfikir. Gelecekte Moskova’da veya İstanbul’da yeni görüşmeler yapılabilir, özellikle Türkiye’nin ev sahipliği önerisi dikkate değer. Şu an için zirve, daha çok sembolik jestler ve diplomatik imaj mücadelesiyle anılıyor, ancak barış sürecinde ilerleme için ek görüşmelere ihtiyaç var. Türkiye, bu süreçte arabuluculuk rolünü güçlendirmek için diplomatik girişimlerini sürdürebilir.

Kaynak: Haber Merkezi