Osmanlı İmparatorluğu'nun kozmopolit liman şehri İzmir'de, toplu taşıma ihtiyacı giderek artarken, Avrupa'dan ilham alan bir çözüm kapıdaydı.
Bir Fransız şirketi tarafından işletiliyordu
1880 yılının bahar aylarında, İzmir'in ticari kalbi Alsancak Garı'ndan Pasaport Vapur İskelesi'ne uzanan raylar döşenmeye başlandı. Bu hat, öncelikle yük taşımacılığı için tasarlanmıştı, zira limandan gelen malların Kordona hızlıca ulaştırılması gerekiyordu. 1 Nisan 1880'de, tam olarak bu tarihte, İzmir'in ilk atlı tramvayı tekerleklerini döndürdü ve yolcuları şaşkınlıkla karşıladı. Atların nal sesleri, dar sokaklarda yankılanırken, tramvaylar ahşap vagonlarıyla 20-30 yolcu taşıyabiliyordu. Bu başlangıç, İzmir Ticaret Odası'nın desteğiyle, özel bir Fransız şirketi olan "Société Anonyme Ottomane des Chemins de Fer et Tramways de l'Empire Ottoman" tarafından yönetiliyordu.
Yolcular, mevkilerine göre ayrılıyordu
Hat, Alsancak'tan Konak'a doğru genişlerken, yolcular birinci ve ikinci sınıf ayrımıyla seyahat ediyor; sarı renkli birinci mevki vagonlar zengin tüccarları, yeşil olanlar ise sıradan halkı ağırlıyordu. Kısa sürede, Karşıyaka semtine uzanan bir hat daha devreye girdi; vapur iskelesinden Alaybey'e kadar uzanan bu rota, körfezin karşı yakasındaki nüfusu birbirine bağladı. 1907'ye gelindiğinde, Karşıyaka hattı Bostanlı'ya kadar genişletildi ve atlı tramvaylar, yaz akşamlarında serin esintide yolcu indirip bindiriyordu. Göztepe-Konak arası da atlı tramvay ağına eklendi; bu hat, Bornova'dan gelen yolcuları merkeze taşıyarak kentin günlük ritmini hızlandırdı.
Seferler, uzun saatler boyunca sürüyordu
Atlı tramvaylar, İzmir'in çok kültürlü yapısını yansıtıyordu; Rum, Ermeni, Türk ve Levanten yolcular, aynı raylarda yan yana oturuyordu. Her vagonda bir kondüktör ve bir at arabacısı bulunuyordu; arabacılar, kamçı yerine yumuşak ses tonuyla atları yönlendirerek hayvanların yorulmasını önlüyordu. Seferler, gün doğumuyla başlıyor ve gece yarısına kadar sürüyordu; günde onlarca tur atan tramvaylar, İzmir'in pazarlarını, çarşılarını ve limanını canlandırıyordu. Ancak bakım zorlukları da cabası; raylar çamurda kayıyor, atlar sıcak Ege ikliminde terliyordu.
1928 yılında atlı tramvaylar, yerini elektrikli tramvaylara bıraktı
1890'larda, hatlar Bakırköy'e ve diğer semtlere yayılırken, at sayısı 100'ü aştı ve tramvaylar kentin vazgeçilmezi haline geldi. Yolcu sayısı patlama yaptı; 1900'lerin başında yılda milyonlarca kişi bu atlı araçlarla taşındı. Elektrik enerjisinin İzmir'e ulaşmasıyla, 1920'lerin ortalarında değişim rüzgarları esmeye başladı. Belediye, modernizasyon için harekete geçti; Silahtarağa'daki elektrik santralinden ilham alan planlar çizildi. 18 Ekim 1928'de, Göztepe-Konak hattı ilk olarak elektrikli tramvaylara dönüştürüldü; pembe boyalı yeni vagonlar, atların yerini aldı. Bu geçiş, İzmir halkında karışık duygular uyandırdı; bazıları nostaljiyle veda ederken, diğerleri hız ve konforu alkışladı. Son atlı seferler, 31 Ekim 1928 sabahı gerçekleşti; son vagondan inen yolcular, raylardaki nal izlerini izleyerek veda etti.
Gelişen teknolojiyle birlikte atlı tramvaylar da terk edildi
Elektrikli tramvaylar devreye girerken, atlı dönem tam 48 yıl sürmüştü; 1880'den 1928'e uzanan bu serüven, İzmir'in sanayileşme öyküsünün bir parçasıydı. Eski atlı vagonlar, depolarda terk edildi; bazıları hurdaya ayrıldı, diğerleri hatıra olarak korundu. Bu bitiş, otomobilin yükselişiyle hızlandı; 1930'larda otobüsler çoğalırken, tramvay ağı gerilemeye yüz tuttu. Yine de atlı tramvaylar, İzmir'in hafızasında silinmez bir iz bıraktı; sokak köşelerinde anlatılan hikayeler, atların sadakatini ve rayların şarkısını yaşattı.





