İzmir’in tarihi yapıları, geçmişin izlerini günümüze taşıyan sessiz tanıklardır. Ancak ne yazık ki bazıları, yeterince korunamadıkları için zamanla yok olup gitmektedir. Buca’daki Stephanie Farkoh Köşkü de bu kaybolan miraslardan biri olarak dikkat çekiyor. 1903-1906 yılları arasında Rum mimar Vafiyadis tarafından inşa edilen köşk, Levanten kültürünün ve dönemin mimari anlayışının önemli örneklerinden biri olmasına rağmen, yıllar içinde bakımsızlık ve çeşitli anlaşmazlıklar nedeniyle harabeye dönmüştür.
Levanten mirasının bir parçası
Stephanie Farkoh Köşkü, İzmir’in köklü Levanten geçmişinin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Levantenler, Osmanlı döneminde özellikle ticaretle uğraşan ve Batı ile Doğu arasında köprü kuran bir topluluk olarak bilinirler. İzmir, 17. ve 18. yüzyıllarda ticari hareketliliğiyle bu topluluk için önemli bir merkez haline gelmişti. Batılı tüccarlar, yerel halkla etkileşim halinde yaşamlarını sürdürmüş ve zamanla Rumca gibi diller ortak iletişim aracı haline gelmiştir.
Köşkün tarih boyunca geçirdiği dönüşüm
Yapının ilk sahipleri, 1965 yılına kadar köşkü kullanan Süryani Farkoh ailesiydi. Sonrasında bina 1980’lerden 1995’e kadar Doktor Selçuk Bey’in muayenehanesi olarak hizmet verdi. Ancak sonraki süreçte köşk sahipsiz kaldı ve 1995’te çıkan şüpheli bir yangın nedeniyle büyük ölçüde zarar gördü.
Yangının ardından bina restore edilebilecek durumdayken, hem sahipleri hem de belediye arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle restorasyon süreci bir türlü başlatılamadı. Bunun yanı sıra, iddialara göre Anıtlar Kurulu’nun bürokratik engelleri de süreci çıkmaza sürükledi. Böylece köşk, yıllar içinde göz göre göre çöküşe sürüklendi.
Buca’nın göz önündeki kaybolan mirası
Buca Heykel Meydanı gibi merkezi bir noktada yer almasına rağmen, Stephanie Farkoh Köşkü’nün yok oluşu, yerel ve merkezi yönetimlerin tarihi miras konusunda yeterli hassasiyeti göstermediğini düşündürüyor. Bir zamanlar zarif mimarisiyle dikkat çeken köşk, günümüzde sadece bir harabe olarak varlığını sürdürüyor.
İzmir gibi tarihi açıdan büyük bir değere sahip şehirlerde, kültürel mirasa sahip çıkmak sadece bir sorumluluk değil, aynı zamanda geçmişe ve kimliğe duyulan bir vefa borcudur. Stephanie Farkoh Köşkü, gerekli ilgiyi görmediği takdirde, hatıraların ve belgelerin satır aralarında kalan bir yapı olmaktan öteye gidemeyecek.