Eski Britanya Başbakanı Boris Johnson, 60 yaşında 9’uncu kez baba oldu.
Babalık sevincini ifade etti
Boris Johnson’ın eşi Carrie Johnson, kızları Poppy Eliza Josephine Johnson'ın doğumunu sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla duyurdu. Carrie Johnson paylaşımında, “Ne kadar güzel ve minik olduğuna inanamıyorum. İnanılmaz derecede şanslı hissediyorum. Hepimiz ona tamamen vurulduk. Doğduğundan itibaren bir dakika bile uyuduğumu sanmıyorum çünkü ona bakmaktan kendimi alamıyorum" ifadelerini kullandı.
Ali Kemal kimdir?
1867'de doğmuştu ve asıl adı Ali Rıza idi. İlk yazılarında kullandığı Ali Kemal mahlası üzerinde kaldı. Kalemi çok keskindi ve üslubu muhataplarını tahrik ediciydi. Ali Kemal İstanbul'da Mekteb-i Mülkiyye’ye girdi (1882). Ahmed Midhat ve bilhassa Muallim Nâci’nin tesiri altında ilk şiirlerini bu yıllarda kaleme aldı. Yine bu sırada Muallim Nâci’nin çevresinde teşekkül eden gruba yakınlık duyan Ali Kemal, mektepteki arkadaşlarıyla Gülşen adlı bir dergi çıkararak (1886) ilk şiir ve yazılarını burada yayımlamaya başladı. Bu dergide biraz gençlik hevesi, biraz da şöhret kazanmak arzusuyla Menemenlizâde Tâhir ve Hoca Hayret gibi devrin önde gelen şair ve âlimleriyle münakaşalara girdi. II. Abdülhamid devrinin büyük bir bölümünü yurtdışında geçirdi. Önce İttihatçıların arasına girdi, daha sonra fikir ayrılığına düşüp onları ağır şekilde eleştirdi. 1908-18 arasında Ali Kemal pek bir varlık gösteremedi. İttihatçılara karşı olan muhalefeti, yazdığı gazeteler kapatılarak ve bazen de yayınları sansürlenerek çeşitli yasaklarla engellenmeye çalışıldı. Ekonominin de iyice bozulduğu bu yıllarda Ali Kemal çeşitli okullarda öğretmenlik yaparak geçinmeye çalıştı. Nevi şahsına münhasır ve muhafazakâr bir insan olan Ali Kemal Türkçe’yi üstün bir kabiliyet ve ustalıkla konuşmak, kendine has bir üslûpla kolay, çabuk ve tashihsiz yazmakla tanınmıştır. Mülkiye’den hocası olan Mizancı Murad’ın büyük ölçüde tesirinde kaldığından, hayatı tıpkı onunki gibi yurt içinde ve dışında çeşitli mücadelelerle geçmiş, mizacının da tesiriyle daima muhalifler safında yer almış, bir mücadele ve münakaşa adamı olarak yaşamıştır. Ancak kanaatlerinde inatla ısrar etmesi ve daima ön safta olmak arzusu hayatına mal olmuştur. Kendisi, yıllarca memleketine hizmet için çalıştığı halde beklediği ve hak ettiği ilgi ve yardımı görmediğinden şikâyet etmiştir. Yine mizacının tesiriyle giriştiği işlerin hemen hiçbirinde uzun süreli başarı sağlayamamış ve mücadeleden yorgun düştüğü zamanlarda kırgın bir hayat sürmüştür. Fransızca'yı daha iyi konuşabilmek için 1886'da Paris'e gitti. 1 yıl sonra da ülkesine geri döndü. Yazdığı yazılar sebebiyle hükümet tarafından Halep'e sürgün edildi. Burada kaldığı süre boyunca Halep İdadisi'nde Türk Dili ve Osmanlı Edebiyatı hocalığı yaptı. Fakat buradaki durgun hayata alışamayarak Paris'e giderek Jön Türkler grubuna katıldı. Meşrutiyet'in ilanıyla da yurda geri döndü. Bu dönemde İttihat ve Terakkicilere karşı ağır yazılar yazmaya başladı. Yazdıklarına ve düşüncelerine karşı çıkanların sayıca çokluğu ali kemali geri adım attırıyor ve ölmeden yaklaşık bir ay kadar önce gayeler bir idi ve birdir isimli köşe yazısını yazıyor. İşte Ali Kemal'in ''Gayeler Bir İdi ve Birdir'' adlı yazısından satır başları: ölmeden önce yazdığı son köşe yazısı Muvaffak, muhalif bütün Türklerin gayeleri bir idi... Harb-i Umumî’den sonra tehlikeye düşen hakk-ı hayatını, istiklalini düvel-i muazzamadan istihsal eylemek idi… Ancak şimdiye kadar bizi gûnâ gûn (türlü türlü) felaketlere uğratanların zıddına olarak muhaliflerin içtihatları bu maksudu sulh ile siyasetle elde etmekti, bu memleketi harp ve darp ile yeniden maceralara düşürmemekti, çünkü bu maceraların akıbetini defalarla tecrübe etmedik mi, zarar, yine zarar, daima zarar idi. Bu yazısından bir ay kadar sonra, Beyoğlu'nda tıraş olduğu berberden Ankara'ya götürülmek üzere kaçırıldı. Fakat İzmit'te Sakallı Nureddin Paşa tarafından sorgulandıktan sonra askerler ve ahali tarafından linç edilerek öldürüldü. Tanınmayacak hale gelmiş cesedi tren istasyonuna asılarak Lozan'a giden heyete sergilenmek istendi. Falih Rıfkı Atay da hatıralarında, Atatürk'ün bu olayı iğrenerek anlattığını ve Nurettin Paşa'yı onaylamadığını bildirmektedir.
.





