Yeni gerçeklik: İnternette var hayatta yok

Abone Ol

Artık birini tanımak için yanına gitmene gerek yok. Hatta hiç görmesen de olur. Birkaç tıkla profiline ulaşır, hangi kafede kahve içtiğini, hangi kitabı okuduğunu, hangi şarkıya ağladığını öğrenirsin. Yani sanırsın ki öğrenirsin.

Çünkü günümüzün gerçeği artık şu: İnsanlar hayatı yaşamakla değil, göstermekle meşgul. Gerçeklik, ekranlarda cilalı bir hayat olarak duruyor. Işığın açısı doğruysa mutlusun. Filtreyi bulduysan güzelsin. Konum etiketliyse sosyalsin. Peki ya o ekranlar kapandığında?

İnternette var olan birçok şey hayatta yok. O kahkahayla paylaşılan videonun arkasında depresyon var. O tatil fotoğraflarının devamında kredi kartı borcu. O çift pozlarının ardında iletişimsizlik. Her şey çok güzel gözüküyor ama kimse gerçekten iyi değil. Çünkü biz artık gerçeği değil, gerçeğin en iyi görünen halini yaşıyoruz. Ya da yaşadığımızı sanıyoruz.
Eskiden biriyle sohbet ederken karşımızdakinin gözlerine bakardık. Şimdi ekranlara, mesajlara, hikâyelere bakıyoruz. Beden orada ama zihin başka yerde. Bir kafede oturan iki arkadaş aynı masada ama farklı evrenlerde. Çünkü herkes bir sonraki paylaşımı düşünüyor. Anı yaşamak değil, anı kaydetmek önemli artık. Anı yaşamak yetmiyor, görünür kılınmazsa bir anlamı kalmıyor.

Dijital kimlik, gerçek kimliğin önüne geçmeye başladı. “Ben kimim?” sorusunun yerini “ben nasıl görünmeliyim?” aldı. Kendimizi algoritmalarla uyumlu hale getirmeye çalışırken iç sesimizi kaybettik. Onaylanma arzusu, bizi sahte samimiyetin içine itti. Herkes birbirine benzemeye başladı. Aynı cümleler, aynı pozlar, aynı hashtag’ler…

Ve en kötüsü: İçeride koca bir boşluk var ama dışarıdan bakınca her şey tam gibi duruyor. Bu, zamanla ruhsal bir yorgunluğa dönüşüyor. İnsan kendi gerçeğinden uzaklaştıkça, mutsuzluğu büyüyor. Ama o mutsuzluk da filtreleniyor, üstü kapatılıyor. Kimse kendini zayıf göstermek istemiyor. Çünkü dijital dünyada kırılganlık da “like” almaz.
Peki, bu gidiş nereye? Belki de en büyük kaybımız, kendimizle bağ kuramamamız. Bir şeyleri başkalarına göstermek için yaşamaya başladığımızda, kendimiz için yaşamayı unutuyoruz.

Gerçeklik artık bir tercih değil, bir strateji. Ve bu stratejide bazen biz bile kim olduğumuzu unutuyoruz. Sosyal medyada sürekli var olmaya çalışırken, asıl önemli olan şeyi kaybediyoruz: Kendimizle gerçek bir temas.
Belki de dijital çağda en cesur şey, filtresiz bir "ben" olmak. Biraz daha susmak, biraz daha durmak, biraz daha yaşamak…

Ve o görünmeyen ama en gerçek hayatın izini sürmek.

Çünkü ekran kararınca, geriye sadece sen kalıyorsun.