Spor ve göç: Sporun yabancı gerçeği

Abone Ol

Türkiye’de spor denildiğinde bir süredir tek bir tartışma öne çıkıyor: “Yabancı sınırı olmalı mı?” Futbolda, basketbolda, voleybolda… Hangi branşa dönseniz aynı soruyla karşılaşıyorsunuz. Bazıları yabancı oyuncuların yerli yeteneklerin önünü kestiğini savunuyor, bazıları ise onların rekabeti artırarak kaliteyi yükselttiğini. Peki, mesele gerçekten sadece bir sınır meselesi mi, yoksa çok daha derin bir kültür sorunu mu?

Bugün sahalarda boy gösteren birçok yabancı sporcu, sadece rakip değil; aynı zamanda öğretici bir unsur. Onların disiplini, profesyonelliği ve iş ahlakı, genç sporcularımıza örnek olabiliyor. Ancak iş sadece sahada bitmiyor. Yabancı oyuncu geldiğinde tribünler, medya, hatta soyunma odası bile değişiyor. Bu değişim bazen gelişim getiriyor, bazen gerilim.

Sorulması gereken asıl soru şu: Yabancı oyuncuya karşı olmak mı doğru, yoksa ondan öğrenmeyi bilmemek mi yanlış? Eğer altyapımız güçsüzse, yabancı sınırlansa da sorun devam eder. Eğer genç sporcular sadece forma bekleyip kendini geliştirmiyorsa, suçu dışarıdan gelenlerde aramak kolaycılıktır.

Unutmayalım, spor göçle şekillenen bir evrendir. Futbolda Brezilyalı, basketbolda Amerikalı, voleybolda Sırp ve İtalyan… Bugün Avrupa’da Türk oyuncular da transfer oluyor, alkışlanıyor. Biz başkası için gurur duyarken, neden kendi ligimizde aynı hikayeyi şüpheyle karşılıyoruz?

Elbette sınırsız yabancı savunulamaz. Ancak yasak koymak yerine sistem kurmak gerekir. Altyapıya yatırım yapmadan, yerli oyuncuya gerçek fırsat vermeden; sadece “sınır” tartışması yapmak, masayı örtüp altındaki kırıkları gizlemekten ibarettir.

Spor, iletişimdir, kültürdür, birleşmedir. Yabancıyı tehdit olarak gören zihin, sporu hala sadece bir skor yarışması sanıyordur. Oysa sahaya çıkan her oyuncu —nereden gelirse gelsin— oyunun değerini yükseltiyorsa, orada düşman değil, paydaş vardır.

Yabancı meselesi değil, yerli vizyon meselesidir asıl olan. Ve bu tartışma, sınır tabelasında değil, saha içinde çözülür.