Bir spor karşılaşmasını izlerken gözlerimiz hep sahadaki yıldızlara çevrilir. Skoru belirleyen, madalyayı kazanan, kupayı kaldıran onlar olduğu için… Ama sahadaki başarı, yalnızca o anın değil; perde arkasında verilen uzun soluklu emeğin ürünüdür. Spor, sadece sahada oynanmaz. Asıl yükü omuzlayanlar çoğu zaman görünmez: Masörler, kondisyonerler, doktorlar, malzemeciler, altyapı hocaları, fizyoterapistler… Kısacası, isimsiz bir ordu.
Bir futbolcunun sakatlıktan sahaya dönüşünü sağlayan fizyoterapist, bir basketbolcunun maç öncesi zihinsel hazırlığını yapan kondisyoner, bir voleybolcunun set arasında buz torbasını yetiştiren görevli… Hepsi oyunun görünmeyen dakikalarını oynar. Tribünler tezahüratla coşarken onlar sessizce ter döker. Adları manşetlerde yer almaz, kamera onlara dönmez. Ama sürdürülebilir başarı, tam da onların emeğiyle mümkündür.
Üstelik bu emek yalnızca teknik destekle sınırlı değildir. Bir sporcunun morali bozulduğunda yanında olan, gece yarısı arandığında koşan, uzun yolculuklarda dert dinleyen de çoğu kez onlardır. Sporun sahne arkası, sahadaki oyunun ruhunu taşır. O ruh olmazsa, takımlar dağılır, motivasyon kaybolur, başarı tesadüfe dönüşür.
Ne yazık ki ülkemizde bu görünmeyen kahramanlar çoğu zaman unutuluyor. Kulüpler milyon dolarlık transferlere imza atarken, altyapı hocaları ya da sağlık ekipleri hak ettikleri değeri göremeyebiliyor. Oysa kalıcı başarı, yıldızlarla değil; sistemi ayakta tutan bu emekçilerle mümkündür.
Spor kültürümüzü geliştirmek istiyorsak, bakış açımızı değiştirmeliyiz. Sadece sahada parlayanları değil, sahne arkasında gece gündüz çalışanları da alkışlamalıyız. Çünkü onlar olmasa, yıldızlar da bu kadar parlayamazdı.
Gerçek şampiyonluk, kupadan önce emeği görebilmekten geçer. Sporun görünmeyen kahramanlarına hak ettikleri değeri vermezsek, oyunun yarısı hep eksik kalır. Ve eksik kalan her şey, bir gün sahaya da yansır.