Akıllı telefonlarımız sayesinde yüzlerce "arkadaşımız" var, anında mesajlaşabiliyor, istediğimiz anda dünyanın öteki ucuna sesimizi duyurabiliyoruz. Fakat tüm bu teknolojik bağlantılara rağmen, iş gerçek ilişkilere, samimi yardımlaşmaya geldiğinde büyük bir boşlukla karşılaşıyoruz. Modern dünyanın en büyük paradoksu da tam burada yatıyor: Bağlantılar arttı, ama bağlar koptu.
Bencillik artık öyle sıradanlaştı ki, çoğu zaman fark etmiyoruz bile. Trafikte yol vermemek, markette sıraya kaynamak, iş yerinde sorumluluğu başkasına yıkmak… Bunlar, adeta modern hayatın "normal" davranışları gibi algılanıyor. Hatta daha kötüsü, bu bencillik toplumun yeni değerleriyle meşrulaştırılıyor: "Kendini düşün, başkası sana bakmaz," ya da "herkes kendi başının çaresine baksın." Bu felsefe, bizi bir toplum olmaktan çıkarıp, tek kişilik bir adaya dönüştürüyor.
Oysa bizler bir arada yaşamaya mecburuz. Bir toplumun en güçlü harcı, dayanışmadır. Ama modern hayat, hepimizi bireysel bir yarışa soktu. Daha çok para, daha hızlı başarı, daha çok takipçi… Bütün enerjimizi bu hedeflere yönlendiriyoruz. Etrafımızda yardım isteyen birini görsek bile, "zamanım yok" bahanesiyle kulaklarımızı tıkıyoruz. Çünkü durup bir başkasına yardım etmek, paylaşmak demek; durmak ise bu bitmek bilmeyen yarışta "geride kalmak" gibi geliyor.
Bu bencilliğin en tehlikeli tarafı, giderek kalplerimizi köreltmesi. Başkalarının acısına duyarsızlaşıyor, komşunun derdini bilmeden kapımızı kapatıyoruz. Empati kurma yeteneğimiz zayıflıyor, insan insana güvenmekten korkar hale geliyor. Modern toplum, bireysel konfor ve hız uğruna en temel ortak değerlerini feda ediyor. Oysa insanı insan yapan, tam da bu bağlardır. Karşılıklı güvenin, yardımlaşmanın, merhametin olmadığı bir toplum, sadece birbirinden kopuk bireylerden oluşan bir yığın haline gelir.
Ama hala bir çıkış var. Bencilliği yenmenin yolu, büyük söylemlerden değil, küçük adımlardan geçiyor. Trafikte birine yol vermek, bir yabancıya gülümsemek, ihtiyaç duyan birine vakit ayırmak… Bunlar basit görünebilir, ama insana insan olduğunu hatırlatır. Belki de modern dünyanın en büyük devrimi, büyük laflar etmek değil; küçük iyilikleri yeniden hatırlamak ve onları çoğaltmaktır.
Çünkü unutmayalım: Hiçbir birey, tek başına bir toplum değildir. Bencillik modern çağın kuralı olabilir; ama paylaşmak hala insan olmanın en eski ve en gerçek kuralıdır. Bu kuralı hatırlamak, yeniden bir araya gelmenin ilk adımı olacaktır.