Gölgede kalan sporlar

Abone Ol

Türkiye’de spor denildiğinde akla gelen ilk kelime hala futbol. Manşetleri o kaplıyor, bütçeler ona ayrılıyor, tartışmalar onun üzerinden dönüyor. Oysa ülkemizde öyle sporcular, öyle branşlar var ki; hem dünya sahnesinde başarı elde ediyorlar hem de gündemde birkaç satırla anılmaktan öteye gidemiyorlar. İşte tam da bu yüzden, “gölgede kalan sporlar” üzerine düşünmenin zamanı geldi.

Okçulukta, halterde, güreşte, jimnastikte, atletizmde ya da paralimpik branşlarda nice sporcu dünya şampiyonlukları yaşadı. Ama onların isimlerini bilen kaç kişi var? Altın madalya kazanan bir haltercinin başarısı, bir futbol takımının kaybettiği lig maçının çok gerisinde kalıyor. Oysa alınan her madalya, her derece bu ülkenin spor tarihine yazılıyor.

Sorunun temelinde, eşitsiz ilgi ve destek var. Futbola aktarılan milyonlar, diğer spor dallarına adil bir şekilde bölünseydi, belki çok daha fazla başarıya şahit olurduk. Gölgede kalan sporcuların en büyük şansı, kendi azimleri. İmkansızlık içinde çalışan, yetersiz tesislerde ter döken, antrenör eksikliğine rağmen yılmayan bu sporcular, aslında gerçek kahramanlar.
Bu tabloyu değiştirmek için sadece federasyonların değil, medyanın ve toplumun da sorumluluğu var. Çünkü görünürlük, sporcuya moral, çocuklara ise hayal verir. Eğer bir branş ekranlarda yer bulmazsa, sokaktaki çocuk da o spora özenmez. Eğer sponsorlar yalnızca popüler olana yatırım yaparsa, diğerleri hep ikinci planda kalır.

Gölgede kalan sporlar, aslında ülkenin gerçek potansiyelini gösteriyor. Bu sporcular, bize azimle her şeyin mümkün olduğunu kanıtlıyor. Bizim yapmamız gereken, onların ışığını daha görünür kılmak. Çünkü gerçek spor kültürü, sadece en çok izleneni değil; en çok emek vereni de alkışlamayı öğrenmekle gelişir.