Gökdelenler mi, yatay mimari mi?

Abone Ol

İzmir’in son yıllardaki siluetine şöyle bir bakın. Gökyüzünü delen kuleler, betonun göğe uzanan iddiası... Bayraklı’da yeni kent merkezi, Bornova’da yükselen projeler, Konak çevresinde irili ufaklı yüksek yapılar. Şehrin dört bir yanında beton, gökyüzüyle yarışıyor. Peki, bu yükseliş İzmir’e gerçekten değer mi katıyor, yoksa nefesimizi mi daraltıyor?

Gökdelenlerin savunucuları elbette var. Artan nüfusu barındırmak, merkezi alanlardaki arsa sıkıntısını çözmek, modern ofis ve rezidans ihtiyacını karşılamak için dikey yapılaşmanın kaçınılmaz olduğunu söylüyorlar. Bu argümanlar, özellikle kent merkezlerinde yer sıkıntısı yaşandığında anlamlı olabilir. Ancak mesele yalnızca kaç kişinin hangi metrekareye sığacağı değil. Mesele, nasıl bir şehirde yaşayacağımız.

Yatay mimari ise daha insancıl bir yaklaşım sunuyor. Az katlı, doğayla temas eden, bahçeli veya avlulu yapılar; mahalle kültürünü koruyan, komşuluğu sürdüren, çocukların sokakta oynayabildiği, esnafla yüz yüze gelinen bir düzenin temelini oluşturuyor. Bu mimari anlayış, sadece fiziksel değil; sosyal bir nefes alanı da yaratıyor.
Elbette İzmir’de arsa maliyetleri ve yoğun talep baskısı yatay mimariyi zorlaştırıyor. Denize yakın bölgelerde düşük katlı yapı üretmek mali açıdan riskli. Ancak şehrin çeperlerinde, yeni gelişen akslarda bu model hala uygulanabilir. Torbalı, Menderes, Menemen gibi bölgelerde yatay mimariyle planlanmış yaşam alanları, hem şehrin yükünü hafifletir hem de daha dengeli bir büyüme sağlar.
İzmir’in geleceği için asıl mesele göğe kaç kat çıkılacağı değil; şehrin insana ne kadar alan bırakacağıdır. Yüksek yapılar kentin modern yüzünü gösterebilir, ama yatay mimari şehrin ruhunu korur. Gerçek çözüm, bu iki yaklaşımı dengede tutabilmektir. Merkezde yoğunluk gerekiyorsa dikey yapılaşma kontrollü biçimde yapılmalı; çeperlerde ise yatay mimariyle mahalle dokusu yaşatılmalı.
Kentler binalarla değil, içindeki yaşamla değer kazanır. İzmir de ancak bu dengeyi kurarsa nefes alan bir şehir olmaya devam edebilir. Betonun göğe uzanması değil, insanın yere tutunmasıdır önemli olan.