Bir zamanlar mahalle aralarında top koşturarak, tozlu sahalarda dizleri kanayarak büyüyen “eski topraklar”, bugün spor salonlarının parlak aynalarında selfie çeken, dijital antrenörlerle çalışan yeni nesil sporculara biraz mesafeli bakıyor, farkındayım. O jenerasyon için spor, hayatın doğal, vazgeçilmez bir parçasıydı. İmkânlar kısıtlıydı belki ama azim dağları devirecek kadar çoktu. Ne protein tozları bilinirdi, ne de dijital performans analizleri... Ama kas da vardı, kararlılık da.
Günümüz genç sporcuları ise bambaşka bir dünyanın içinde. Çok daha fazla bilgiye, ileri teknolojiye ve imkana sahipler. Daha iyi ekipmanlar, bilimsel antrenman yöntemleri, kişisel diyetisyenler, fizyoterapistler... Her şey bu kadar kolaylaşınca, sporun o çamurlu saha ruhu, ter kokan formaların anlattığı hikayeler de biraz geride kalıyor sanki. Terin yerini terleme efektli filtreler, yorgunluğun yerini kusursuz pozlar alıyor.
Bu bir eleştiri değil, bir tespit. Kuşaklar arası farklılıklar her dönemde yaşanır ve bu doğal bir süreçtir. Ancak sporda işin özü, yani emek, sabır ve tekrar, asla değişmemeli. Eski topraklar bunu içgüdüsel olarak, yaşayarak öğrenmişti. Yeni nesil ise bazen sürece değil, hızlı sonuca odaklanabiliyor. Bir haftada mükemmel vücut, bir ayda madalya, üç ayda sosyal medyada ün...
Oysa spor hala aynı temel şeyi ister: İnat. Hangi nesilden olursa olsun, sabah o antrenmana yorgunluğa rağmen kalkan, ekstra bir tekrar için kendini zorlayan kişi kazanır. Sakatlık anında bile pes etmeyen, başarısızlıklardan ders çıkaran, sosyal medya beğenilerini değil, ter kokan tişörtüyle gurur duyan sporcular gerçek başarıya ulaşır.
Peki, bu iki farklı kuşak birbirinden ne öğrenebilir?
Eski topraklar, yeni nesle teknolojinin değil, karakterin ve iç disiplinin bir sporcuyu ne kadar ileriye taşıyabileceğini anlatmalı. Yeni nesil ise eskiye, ellerindeki o modern imkanların ne kadar kıymetli olduğunu ve doğru kullanıldığında neleri başarabileceğini göstermeli. Çünkü sporun geleceği ne sadece eski disiplinle ne de sadece yeni imkanlarla kurulabilir. Gerçek ve kalıcı başarı, bu iki dünyanın deneyim ve vizyonla el sıkıştığı yerde filizlenir.
Bugün gençler eski toprakların bilgeliğine kulak verse, eski sporcular da gençlerin potansiyeline güvense, belki de Türkiye sporda sadece nostaljik başarılarla değil, istikrarlı ve modern zaferlerle de anılır hale gelir.