Büyükşehirden kaçış emlak piyasasını nasıl değiştiriyor?

Abone Ol

Büyükşehirde yaşamak bir zamanlar herkesin hayaliydi. Kariyer fırsatları, sosyal imkanlar, dinamik bir yaşam… İnsanlar merkezde olmak için mücadele ederdi. Fakat kalabalık, yüksek kiralar, trafik ve bitmeyen koşuşturma bu hayali yavaş yavaş yıprattı. Bugün pek çok kişi “büyükşehir yorgunluğu” yaşıyor.

Pandemi bu eğilimi adeta hızlandırdı. Uzaktan çalışmanın yaygınlaşmasıyla insanlar artık her gün ofise gitmek zorunda değil. Bu özgürlük, yaşam tercihlerinde köklü bir dönüşümü beraberinde getirdi. İstanbul’dan Trakya’ya, İzmit-Sapanca hattına; İzmir’den Urla, Seferihisar, Karaburun ve Tire’ye doğru göç dalgaları başladı.

Bir dönem sadece yazlık sayılan bu bölgeler artık kalıcı yaşam alanlarına dönüştü. Sessiz kasabalardaki mütevazı evler, büyük şehirlerdeki daire fiyatlarına yaklaşmaya başladı. Bugün yatırım için alınan küçük bir köy evi, beş yıl önceki bir şehir dairesinden daha hızlı değerleniyor.

Artık emlak değerini belirleyen tek faktör merkeze yakınlık değil. Temiz hava, geniş bahçe, güvenli komşuluk ilişkileri, denize veya doğaya yakın olmak da fiyatın belirleyicisi haline geldi. İnsanlar sadece dört duvar aramıyor; nefes alacak bir hayat istiyor.

Bu dönüşümün en çarpıcı etkisi fiyatlarda görülüyor. Talep artarken, kırsal ve sahil bölgelerinde konut stoğu sınırlı. Mevcut evler hızla el değiştiriyor, yeni projeler ise talebe yetişmekte zorlanıyor. Bu da fiyatların kısa sürede ikiye katlanmasına yol açıyor.

İzmir bu trendin en canlı laboratuvarlarından biri. Urla’da köy evleri, Seferihisar’da bahçeli arsalar, Karaburun’da sahil evleri artık sadece tatilcilerin değil, kalıcı yaşam arayanların gözdesi. Torbalı, Menderes ve Menemen gibi çeper ilçelerde de bu hareketlilik açıkça hissediliyor.

Gelecekte gayrimenkul yatırımlarının rotasını sadece plazalar ve rezidanslar değil; doğayla uyumlu yaşam alanları belirleyecek. Büyükşehirden kaçış, bireysel bir tercih olmanın ötesine geçti; artık emlak piyasasını yönlendiren güçlü bir trend haline geldi.

İzmir’in önümüzdeki yıllardaki hikayesi, sadece gökdelenlerle değil; köy evleriyle, bahçeli arsalarıyla ve doğaya yakın yeni yaşam alanlarıyla yazılacak.