İnsanlığın ilk günlerinden beri insanoğlunun en temel hedefi, başlarını sokacak bir yer bulmak oldu. Barınma, yaşamanın ve hayatta kalmanın ilk şartı. Ne var ki, bugün Türkiye'de kiralık ev bulmak, sadece bir barınma arayışı olmaktan çıktı; ekonomik dayanıklılık testi haline geldi. Yüksek enflasyon alım gücümüzü ciddi şekilde zayıflatırken, kira fiyatları da durmaksızın yükseliyor. Bu durum, trajik bir tezat oluşturuyor: Bazılarımız birden fazla eve sahipken, diğerlerimiz kiralarını ödeyemez duruma düşüyor.
Geçtiğimiz yıllarda uygulanan yüzde 25'lik kira artış sınırı, Temmuz 2024 itibarıyla sona erdi. Artık konut kiralarında yıllık artışlar, on iki aylık ortalama Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) oranına göre belirleniyor. Kağıt üzerinde daha adil bir sistem gibi görünse de, mevcut yüksek enflasyon ortamında bu uygulama kiracıların belini büküyor.
Örneğin, TÜFE ortalaması yüzde 65 seviyelerinde seyrederken, kiracıların çoğu bu orana göre zamlanan kiralarla karşı karşıya kalıyor. Ancak ne yazık ki, maaş artışları genellikle enflasyonun çok gerisinde kaldığı için birçok aile geçinemez hale geliyor. Üstelik bazı ev sahipleri yasal sınırı yeterli bulmayıp, "piyasa bu" diyerek 2 kat, 3 kat zam talep etmekten çekinmiyor.
Bu noktada mesele sadece ekonomi değil, aynı zamanda toplumsal vicdan meselesidir. Ev sahipliğini yalnızca bir yatırım değil, kontrolsüz bir gelir kapısı olarak gören bazı kişiler, kiracıyı zor durumda bırakmak pahasına her yolu deniyor. Kimi açıkça "ya kabul et ya çık" diyerek baskı kurarken, kimi zımni yöntemlerle evi boşaltmaya zorluyor. Bu durum, hukuki haklarını tam olarak bilmeyen kiracılar için büyük mağduriyetler yaratıyor.
Piyasada denge tamamen kaybolmuş durumda. Kiracılar kendilerini çaresiz hissederken, ev sahipleri ise her yıl yeniden sözleşme yapmak gibi dayatmalarla yasal düzenlemelerin etrafından dolaşıyor.
Konut, bir insanın en temel hakkıdır. Devletin de piyasanın da bu hakkı gözetecek dengeli ve somut adımlar atması gerekiyor. Sadece enflasyon oranlarıyla değil, toplumsal vicdanla da hesap yapılmalı. Çünkü barınmak, sadece ekonomik bir istatistik değil; her şeyden önce bir insanlık meselesidir. Bu krizin çözümü, acil ve kapsayıcı politikalarla mümkün olacaktır.